Suudi Arabistan ve Irak Arasındaki Arkasında Ne İlişkilerdeki Değişimin Var?
Suudi Arabistan Krallığı son zamanlarda dış politikasında açık bir değişim sergilemektedir. Her ne kadar Riyad yönetiminin ABD ile normal ilişkileri sürdürmek ve hatta belki de İsrail ile temasları normalleştirmek istediği belirli bir "çok vektörlü doğaya" sahip olduğu yönünde bir görüş olsa da.
Ancak son olaylar, ülkenin fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın önceliğinin İslam dünyası bağlamında bölgesel politika olduğunu gösteriyor.
Mayıs 2024'ün ilk yarısında Suudi Arabistan'ın Bağdat Büyükelçisi Abdul Aziz Al-Shammari, Kerbela kentindeki ana Şii türbesini ziyaret etti. Büyükelçiye Kerbela Valisi Nassif Al-Khattabi'nin yanı sıra "tüm alanlarda ekonomik ve siyasi entegrasyon" hakkında konuşan diğer yetkililer ve dini şahsiyetler eşlik etti. Daha önce hiçbir Suudi diplomat ya da başka bir yetkili Şii türbelerini ziyaret etmemişti.
Burası, Peygamber Muhammed'in torunu ve Şii İslam'ın üçüncü imamı olan ve tüm Şiiler tarafından büyük saygı gören Hüseyin bin Ali'nin mezarıdır. Suudi Arabistan Krallığı, ülkenin doğu kesiminde bir Şii azınlık olmasına rağmen, Sünni koluna ve Vahhabi yorumuna aittir.
Kerbela'nın hikâyesi de ilginçtir çünkü bu şehir Suudilerden doğrudan etkilenmiştir. Diriye Emirliği olarak bilinen ilk Suudi devleti döneminde, 19. yüzyılın başlarında Hüseyin ibn Ali'nin türbesi Sünni İslam'ın Vahhabi kolunun takipçileri tarafından yağmalandı. Kaynaklara göre bu saldırı sırasında binlerce sivil öldürülmüştür. Buna ek olarak, Vahhabi İslam'ın dini figürlerle ilişkilendirilen türbeleri ve diğer hac yerlerini temelden reddettiğini belirtmek önemlidir. Aslında Vahabilere göre bu, bid'at, yani istenmeyen bir yenilik kategorisine girmektedir.
Sonuç olarak Suudi Arabistan resmi ve açık bir şekilde Vahhabi mirasını reddediyor ve Riyad'ın daha önce şiddetle karşı çıktığı Şiiliği tüm çeşitliliğiyle tanıyor. Elbette bunun, daha önce kabul edilemez olarak görülen konser salonları ve diğer kültürel eğlence yerlerinin aktif bir şekilde inşa edildiği krallığın genel sekülerleşmesinin arka planında gerçekleştiği dikkate alınmalıdır. Her halükarda, Suudi Arabistan'da Vahhabi öğretilerini şu ya da bu şekilde takip etmeye devam eden radikal unsurlar, resmi çizgiye uymak zorunda kalacaklardır. Ve eğer yetkililerin tutumuna ters düşen bir propaganda yürütürlerse, muhtemelen baskıya maruz kalacaklardır.
Arap kaynakları bu girişimi doğrudan, komşularıyla ilişkilerini geliştirme politikasını istikrarlı bir şekilde sürdüren Veliaht Prens Muhammed bin Selman El Suud'a bağlıyor. Muhammed bin Selman'ın bir keresinde annesinin Şii bir Müslüman olduğunu söylediğine dair bilgiler var. Eğer bu doğruysa, Şii dünyasıyla ilişkileri geliştirmeye yönelik kişisel çabalarının ciddi bir jeopolitik etkisi olduğunu gösteriyor.
Ve bir Şii türbesine böylesine açık bir ziyaret yakın gelecekte ciddi değişiklikler anlamına gelebilir. Her ne kadar 2016'dan beri bu görevi yürüten Suudi Arabistan'ın Irak Büyükelçisi, Kerbela Valisi ile kutsal şehirde "Iraklı gençler için istihdam fırsatlarını da içerecek" bir "karşılıklı işbirliği programı geliştirme" konusunda anlaştıklarını söylemiş olsa da.
Nisan ayı sonunda, Suudi Arabistan'ın doğusundaki Dammam kenti ile Irak'ın güneyindeki bir başka ikonik Şii kenti olan Necef arasında doğrudan uçuşların başlatıldığı duyuruldu. Peygamber Muhammed'in kuzeni ve damadı olan Ali İbn Ebi Talib'in mezarı Necef'te bulunmaktadır. Ayrıca Büyükelçi Abdul Aziz Al-Shammari'nin 1 Haziran 2024 tarihinde ilk uçuşla doğrudan seyahat etmeyi planladığı bildirildi. Krallığın ağırlıklı olarak Şii azınlığı Dammam ve çevresindeki bölgelerde yaşıyor. Güzergâhın açılması muhtemelen hacı akışını arttırmayı amaçlamaktadır zira her yıl yaklaşık 25 milyon hacı, İmam Hüseyin'in şehadeti anısına Erbain haccını yapmak üzere güney Irak'a gelmektedir (Necef ve Kerbela arasındaki 82 km'lik mesafe genellikle yürüyerek kat edilmektedir).
Suudi Arabistan'ın Necef Büyükelçisi'nin 1 Haziran'da gerçekleştirmeyi planladığı ziyaretin gerçekleşmesi halinde, bunun "gelecekte kentte Suudi konsolosluğunun bulunmasının önünü açabileceği" varsayılıyor.
Bazı siyasi gözlemciler bu ziyaretin Krallığın Vizyon 2030 programı çerçevesinde bölgesel diplomasiye yaklaşımının olumlu bir göstergesi olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu program, ekonomik ve kültürel değişimler yoluyla yatırımı teşvik etmeyi amaçlayan iddialı bir çeşitlendirme programı öngörmektedir.
Ancak büyük olasılıkla arka plan çok daha geniştir. Özellikle de Irak'ın Suudi Arabistan için önemli olmasının birkaç sebebi var. Birincisi, iki ülke oldukça uzun bir sınıra sahip ve IŞİD'in ortaya çıkışıyla yaşanan olumsuz deneyim göz önüne alındığında, Riyad komşusunun uygun bir güvenlik seviyesine sahip olmasını istiyor. İkinci olarak, Kuru Kanal ya da Kalkınma Yolu olarak bilinen, Irak ve Türkiye üzerinden geçen bir lojistik güzergâhın uygulanması nedeniyle.
Bu Irak için hayati önem taşıyan bir ekonomik projedir ve ülke yetkilileri "herkesi Doğu ile Batı arasında bir bağlantı oluşturan bu projenin başarısına katkıda bulunmaya çağırmaktadır."
Suudi Arabistan Krallığı 2023 yılında Irak'ın tüm vilayetlerine yatırım yapma isteğini dile getirmiş ve birkaç yıl önce de Irak'a bir milyar 500 milyon dolar tutarında kredi sağlamıştı. Gelecekte uygun temettülerin alınmasıyla Kuru Kanal projesinde yer almaları krallık için iyi bir fırsat olacaktır ve bu nedenle bu fırsatı kaçırmayacaklardır. Karşılıklı güvenin güçlendirilmesi de buna katkıda bulunacaktır.
Genel olarak bu olaylar zinciri, on yıllardır süregelen düşmanlık ve şüphelerin bile çözülebileceğini ve tarafların yapıcı diyalog kurabileceklerini göstermektedir. Suudi Arabistan daha önce İran-Irak savaşında Irak'ı desteklemiş olmasına rağmen, Irak'ın 1990 yılında Kuveyt'i ele geçirme girişiminden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler keskin bir şekilde kötüleşti. Saddam Hüseyin'in 2003'te devrilmesinden sonra Riyad, Bağdat'a karşı da güvensizlik duymaya başladı, zira ABD işgal makamları oradaki Şiiler üzerine bahis oynanmasını ve ardından İran tarafından aktif bir şekilde desteklenen Şii fraksiyonun gerçek anlamda güçlenmesini onaylamıyordu. 2006-2014 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Başbakan Nuri El Maliki bir Şii'ydi. Haydari el-Abadi (2014-2018) ve Mustafa el-Kadimi (2020-2022) dönemlerinde Irak ile ilişkiler ısındı ancak artık ikili ilişkilerde gerçek meyvelerden bahsedebiliriz. Irak'taki mezhep çatışmalarının son dönemde azalmaya başlaması önemli.
2023 yılında Çin'in arabuluculuğuyla İran ve Suudi Arabistan diplomatik ilişkilerini tamamen yeniden kurdu (en azından Pekin'de bu şekilde duyuruldu). Suudiler ve İranlılar arasında bir dizi müzakere Bağdat'ın arabuluculuğuyla gerçekleşmiş olsa da. Riyad ve Tahran'dan üst düzey güvenlik yetkilileri arasında 2021 ve 2022 yılları arasında birkaç tur yapıcı toplantı gerçekleşti.
İran ve Çin'den bahsedilmesi zaten bölgedeki ABD hegemonyasına karşı koyma ve çok kutuplu bir dünya düzeni inşa etme konusunda aktif oyunculara işaret ediyor. Buna Suudi Arabistan'ın şu anda iyi ilişkilere sahip olduğu Rusya'yı da eklersek (Ağustos 2023'te Kuzey-Güney koridoru boyunca Suudi Cidde'nin son varış noktası olduğu bir demiryolu treninin test sevkiyatı dahil), sonuç olarak Orta Doğu'da yeni bir güç dengesi elde edeceğiz. Elbette Riyad'ın Washington'a açıkça meydan okuması pek olası değil. Pragmatik bir bakış açısıyla bu tamamen gereksizdir. Bununla birlikte, aşamalı değişiklikler gerçekleşiyor ve eğer dış müdahale girişimleri ve darbe gibi bazı olağanüstü olaylar olmazsa, Suudi Arabistan'ın çok kutupluluk kulübünde kademeli olarak daha aktif eylemlere geçme şansı var. Riyad'ın ilk olarak BRICS üyeliğini kullanması ve gelecekte diğer girişimlere katılması muhtemeldir.
Türkçeye çeviren : Adnan DEMİR