Rahim Volkov yazdı: Ukrayna ile ilgili jeopolitik tembellik
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 22 Şubat'ta Ukrayna'ya yönelik 'özel harekatı' duyurduğunda; bu dünya için bir sürpriz olmadı hatta beklenen bir durum olarak değerlendirildi. Savaş başladığından beri, batılı ana akım medya Rusya'yı egemen devletin işgalcisi olarak adlandırdı ve saldırgan olarak suçlamaya başladı. Ancak gerçek bunun ötesinde çünkü bir uluslararası ilişkiler uzmanı olarak, Rusya'nın tarih boyunca Batı sınırlarına yaklaşımının her zaman jeopolitik olduğuna inanıyorum. Belki de bu, batılı ana akımın bilgisizlikten görmezden geldiği kaba bir gerçektir.
Başkan Putin, Rusya'nın NATO'nun doğuya doğru genişlemesine ilişkin büyük jeopolitik endişeleri konusunda batıyı çok uzun süredir uyarıyordu. Örneğin, 2007 Münih Güvenlik Konferansı'ndaki konuşmasında Başkan Putin, ABD'yi ve Avrupalı ortaklarını Rusya'nın batı sınırındaki kırmızı çizgilerini küçümsememeleri konusunda açıkça uyardı. Putin konuşmasında şunları söylemişti, “Soğuk Savaş sonrası önerilen tek kutuplu dünya gerçekleşmedi. İnsanlık tarihi tek kutuplu dönemlerden geçti ve her zaman trajediyle sonuçlanan Dünya üstünlüğüne yönelik özlemleri gördü - Bu, tek bir efendinin, tek bir egemenin olduğu dünyadır. Ve günün sonunda, bu sadece sistemin içindekiler için değil, aynı zamanda egemenin kendisi için de tehlikelidir çünkü kendini içeriden yok ediyor.”
Putin, bu sözlerle dünyanın jeopolitik ve stratejik istikrarını tehlikeye atan Amerika liderliğindeki tek kutuplu dünya düzenine yönelik memnuniyetsizliğini açıkça dile getirdi. Bir uzman olarak, Başkan Putin'in 2007 Münih konferansındaki konuşmasının Rusya'nın batıya yönelik dış politika yaklaşımında bir dönüm noktası olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Bu büyük dış politika dönüşümünün ilk büyük sonucu, Kırım'daki Rus nüfusun % 90'ından fazlasının Rusya Federasyonu'na yeniden katılmak için oy kullandığı 2014 yılında görüldü.
O dönemde ana akım medyanın atıfta bulunduğu Kırım “ilhakı” batıda şok dalgaları yayıyordu. Daha geniş jeopolitik alanda, Kırım'ın ilhakı, Rusya'nın kırmızı çizgilerini geçmemesi konusunda Batı’ya açık bir uyarısıydı. Bununla birlikte, Rusya'yı batılı komşusuna yönelik yaklaşımını yeniden yönlendirmeye zorlayan, 2014'teki batı destekli Maidan ayaklanmasıydı (Euromaidan). Dolayısıyla Rusya'nın Ukrayna'da devam eden Batı ile çatışması Maidan'ı anlamadan anlaşılamaz.
Maidan ayaklanmasının fitili, Ukrayna'daki Amerikan güvenlik kurumları tarafından eğitilen ve desteklenen aşırı sağcı neo-Nazi unsurlar tarafından ateşlendi. O zamandan beri Rusya, Neo-Nazi Azak taburunun elindeki Donbass bölgesinin Rusça konuşan nüfusunun soykırımı konusunda batıyı uyarıyor. Ne yazık ki, Maidan ayaklanmasından bu yana, batı ana akım medyası doğu Ukrayna'daki Rusça konuşan nüfusun soykırımı konusunda sessiz kaldı. Şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki; bu, batılı aydınların Rusya'nın jeopolitik ve güvenlik endişeleri hakkındaki bağnazlığını ve yanlış anladığını açıkça göstermektedir.
Rusya'nın Ukrayna'daki Neo-Nazi taburlarına karşı savaşının başlamasından bu yana, batılı ana akım medya buna, Putin'in egemen devlete karşı savaşı demeye başladı. Aksine, çatışmayı jeopolitik mercekten analiz edersek, batı medyası devam eden savaşa karşı önyargılı görünüyor. BBC, CNN, FOX News, DW ve CNBC gibi en ciddi batılı medya kuruluşlarından analistler, devam eden çatışmanın doğasını tipik batılı bakış açısıyla açıklıyor. Batılı ülkeler zayıf ve mantıksız açıklamalarına dayanarak Rus ekonomisinin kilit sektörlerine en sert yaptırımları uygulamaya başladılar.
Buradaki soru şu! Peki yaptırımlar sadece Rusya'yı mı etkileyecek?
Küresel ekonomi açısından cevap “HAYIR !” Çünkü Rusya, hidrokarbon arzı söz konusu olduğunda Avrupa Birliği'nin en büyük ticaret ortağıdır.
En büyük hidrokarbon üreticilerinden biri olan Rusya, Avrupa ülkelerinin ekonomik kalkınmasında ve refahında büyük rol oynamaktadır. İkinci perspektifte, dünya düzeninin çöküşünün iki faktör nedeniyle olacağına inanıyorum: azalan Amerikan gücü ve şu anda işaretlerini gördüğümüz işlevsiz Avrupa.
Bu nedenle Avrupa'nın, Rusya'ya yönelik dış ve güvenlik politikası yaklaşımını yeniden düşünmesinin tam zamanıdır. Çünkü son kırk yıldan bu yana, Avrupa dış politikasının ve savunma politikasının Amerikanlaşması, Avrupa'nın yakın komşusu Rusya ile ilişkisini sarsıyor. Avrupa ulusları, Amerikan diktesi üzerinden Rus düşmanı histeriyi teşvik etmek yerine, günümüz jeopolitiğinin yaşayan gerçekliğini ve Rusya'nın bu jeopolitiği üzerindeki etki alanını düşünmelidir.
Avrupa, tarihi unutmamalıdır ki, 2. Dünya savaşı sırasında 27 milyonluk nüfusunu (resmi kayıtlara göre) feda ederek dünyayı Nazi vebasından kurtaran ABD değil, Sovyetler Birliğidir. Avrupa şunu anlamalı, uzun geleceği gerek ekonomik, gerek siyasi gerek de jeopolitik açıdan Amerika'da değil, Rusya'dadır. Belki, tam da şu an, Avrupalı liberal devlet adamlarının Rusya ve onun etki alanı konusundaki jeopolitik aylaklığından vazgeçmesi gerekiyor.
RAHİM VOLKOV
Gazeteci uluslararası ilişkiler uzmanı