Çok kutuplu dünyanın şehidi Kasım Süleymani ve Büyük Kıtalar Savaşı’nın yeni coğrafyası

21.01.2020

Islami devrim Muhafız Birlikleri’nin Kudüs Özel Kuvvetleri Komutanı General Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020’de Amerikan füzeleri ile öldürülmesi, Orta Doğu’daki dengelerin şekillenmesinde tamamen yeni bir durum olduğunuişaret eden önemli bir andı.Orta Doğu’nun, dünya jeopolitiğindeki küresel yönelmelerin aynası olmasıyla aynı ölçüde, bu olay da bütün olarak dünya düzenini etkileyen daha da büyük bir boyuta sahipti.Birçok gözlemcinin, Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı verilen mücadelenin kahramanıolan General Süleymani’nin ölümünü, Üçüncü Dünya Savaşı’nın ya da en azındanABD’nin İran’a karşı vereceği savaşın başlangıcı olarak yorumlaması bir tesadüf değildir.İran’ın 8 Ocak 2020’de Irak’taki iki Amerikan askeri üssüne düzenlediği füze saldırısıda bu analizi doğrulamaktadır: Süleymani’nin ölümü “son savaşın” başlangıçnoktasıdır.2020’nin daha en başında meydana gelen bu olayların büyüklüğünün önemini gözönünde bulundurarak, analizlerine daha geniş bağlamdan bakarak başlamak önemlidir.Bu bağlam, dünya sisteminin, 20. yüzyılın sonlarında Batı’nın (özellikle de ABD’nin) belirsiz bir egemenliği altında şekillenen tek kutuplu dünyasından, ana hatları, Putin’inRusya’sının egemen ve bağımsız bir güç olarak tarihe geri dönmesi ve Amerikan-Çinilişkilerinin ticaret savaşı noktasına kadar yükselmesi ile, giderek daha belirgin hale gelençok kutuplu bir dünyaya geçişiyle tanımlanabilir.Başkan Trump seçim öncesi kampanyasında, seçmenlerine, çok kutupluluğa barışçılbir geçişin potansiyel destekçisi bir nokta olacak, ülkelere dış müdahale reddini veNeo-emperyalizm ve küreselleşme politikalarına kısıtlamalarını vaat etti. Ancak Süleymani’ye suikast kararıyla Trump, bu olasılığı tamamen yok saydı ve ABD’nin tek kutuplu dünyayı korumak için umutsuzca savaşacak olan bu güçlerin kampındaki yerinibir kez daha kesinleştirdi. Bu son savaşa doğru sürüklenen olaylarda, Trump’ın arkasınasaklanıp izleyen Amerikan Neo-Muhafazakarları ve Hıristiyan Siyonistler öne çıkıyor.Ama -şimdi ya da daha sonra başlayacak olanbu savaş, yeni koşullarda ortaya çıkacak: Rusya’nın uluslararası siyasetteki başarıları, Çin ekonomisinin etkileyici yükselişi, Moskova ve Pekin arasındaki git gide ilerleyen yakınlaşma, çok kutuplu dünyayı bir gerçeğe dönüştürdü, ve böylece Hindistan gibi büyük ülkelerin yanı sıra İran, Türkiye, Pakistan gibibölge lideri ülkeler, Arap dünyası, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri de dahil olmaküzere tüm diğer ülke ve uygarlıklara bu düşmanca yapı karşısında yerlerini seçme imkanınısundu: ya Batı’nın uyduları olarak devam etmek (yani can çekişen tek kutupluluğasadakat yeminini devam ettirmek) ya da çok kutuplu dünyanın yanında durup, geleceğinibu bağlam içerisinde aramak.
TRUMP’IN İNTİHARI
3 Ocak 2020’de Irak’ta yaşanan trajik olaylar etrafında, temelde yeni bir durum oluştu:Amerikalılar tarafından öldürülen General Süleymani, çok kutuplu dünyanın organik birparçasıydı ve sadece İslami Devrim Muhafızları’nın, hatta tüm İran’ın değil, bütün çokkutupluluk destekçilerinin, güç dengelerini temsil ediyordu. Onun yerinde, ABD tarafındanKırım’la yeniden birleşmeye veya Donbass’taki çatışmaya katılmakla suçlananbir Rus askeri, Kürtçü teröristlerle mücadelede kendini kanıtlamış bir Türk generaliya da Amerikan finansal sistemine önemli zararlar veren Çinli bir bankacı da olabilirdi.Süleymani, uluslararası hukukun tüm normlarını yok sayan tek kutupluluk savunucularıtarafından öldürülen, çok kutupluluğun sembolik bir figürüydü.Trump, Süleymani’yi ortadan kaldırmaya karar vererek, katlanacağı sonuçları, savaş riskiniveya diğer tarafların protestolarını düşünmeden, tamamen tek kutuplu bir güç konumundanhareketle -böyle karar verdim, öyle de olacak- mantığıyla yola çıktı. Tıpkı önceki ABD başkanları gibi, Trump da şu mantıkla uyumlu hareket etti: Yanlızca ABD “kötü adamların” ya da “iyi adamların” kim olduğuna karar verebilir ve uygun gördüğü şekilde “kötü”ye karşı hamlelerde bulunabilir. Teoride, Putin, Xi Jinping veya Erdoğan da“kötü adamlar” olarak mimlenebilirdi ve bu durumda tek soru, darbelere karşı (Erdoğan’ınkarşı karşıya kaldığı durum gibi) veya “renk devrimlerine” karşı (İran’ın sürekli karşıkarşıya kaldığı ve, “beşinci kol” liberallerinin de yardımıyla, Batı’nın sürekli Rusya’dakışkırtmaya çalıştığı) da dahil olmak üzere, mevcut savunma araçlarıyla kendilerini savunupsavunamayacaklarıdır. Trump, önceki hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat yönetimlerinbu tür politikalarını kesin ve sert bir şekilde eleştirdiyse de, Süleymani’yi öldürmeyekarar verdiğinde, onlardan çok da farklı olmadığını gösterdi.Bu an, tek kutupluluktan çok kutuplululuğa geçiş adına, çok önemli bir andır. Trump, bu geçişin barışçıl bir şekilde gerçekleşebileceği umudunu temsil ediyordu, fakatbu durumda ABD’nin bir düşman olarak değil, bir tam katılımcı olarak ve teorik olarakçok kutupluluk bağlamında lider bir güç olarak konumunu önemli bir ölçüde güçlendirmesine olanak sağlayacak bir pozisyonda, bütünüyle çok kutuplu kulübün ayrıcalıklı bir üyesi olarak yerini güvence altına alarak. Bu umutlar 3 Ocak 2020’de yitirildive Trump da diğerleri gibi sıradan bir Amerikan başkanı oldu -daha kötü değil, ancakdaha iyi de değil. ABD’nin aklını kaçırmış, kötü niyetli ve hala tehlikeli, ancak“son savaştan” kaçma şansı olmayan can çekişen bir emperyalist ejderha olarak statüsününetleştirdi. Bununla birlikte Trump hem kendininkinin, hem de çok kutuplu dünyadabir kutup olarak ABD’nin geleceğinin üstünü karalamıştır. Bunu yaparak da, gelecekteAmerika’nın ölüm fermanını imzalamıştır.Gücü giderek büyüyen çok kutuplu dünya için, ABD artık sürecin bir öznesi değil, birnesne, tıpkı Trump’ın Süleymani’ye suikast düzenleyerek, sadece Tahran’a değil, Bağdat’a,Ankara’ya, Moskova’ya ve Pekin’e de yalnızca engelleri temsil eden “nesneler” muamelesiyaptığı gibi bir nesne. Amerikan hegemonyasının güçlendirilmesi. Bu savaş anlamınagelmektedir, çünkü zaten tek kutupluluk ve çok kutupluluk çatışması, özne olabilmestatüsü için verilen bir savaştır. Bugünün dünyasında iki özne olamaz; ya Trump’ınısrar etmeye çalıştığı gibi, sadece bir tane olabilir, ya da Rusya, Çin, İran, Türkiye ve çokkutupluluğu kabul eden diğer tüm ülkelerin stratejilerinin temelini oluşturduğu gibi ikidenfazla olabilir.
ÇOK KUTUPLU GÜÇLERİN BAŞARISI: AMERİKA’NIN SONU
Küresel güçler dengesinin bu analizi, dünya siyasetinin tüm yapısını önemli ölçüde keskinleştirmektedir, çünkü şu anki durumu George W. Bush, Obama ve Hillary Clinton’ıniktidarlarının ruhundaki siyasete geri götürmektedir. İğneleyici bir şekilde Hillary ile alayeden Trump, bugün tıpkı o eli kanlı küreselci cadı görünümüyle ortaya çıktı. Ancak sonyıllarda yaşanan olaylar -Rusya’nın Ortadoğu’daki konumunun güçlenmesi, özelliklede Suriye’deki çarpıcı başarıları, Rusya ve Çin’in yakınlaşması ve Putin’in Avrasya stratejisiile Bir Kuşak Bir Yol birleştirme projesinin bir araya gelmesi ve hatta Akdeniz’de çokkutuplu güçlerin kuvvetlenmesine olanak sağlayan, Trump’ın direkt bir çatışmadan kaçınmayolunda attığı önceki adımları (ki buradaki en önemli rolü Putin ile Erdoğan arasındakiyeniden yakınlaşma oynamıştır.)- güçler dengesini çoktan geri dönülmez bir şekildedeğiştirdi. Her şeyden önce, bu bölgenin Kıyamet’in yaşanacağı diyarlara sınırkomşusu olması oybirliğiyle, farklı alametler ile de olsa, her türlü siyasi kıyametçiler tarafından kabul edilmiş bir durumdur.General Süleymani’nin öldürülmesinden sonra kaçınılmaz olayların gelişmesi, biryandan ABD ve Batı’nın İsrail, Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkeleri gibi bölgesel vekillerini, bir yandan ise Rusya, Çin, İran, Türkiye ve diğer çok kutuplu güçleri yeni bir seviyeye taşıdı. ABD, muhaliflerine karşı yaptırımlarını ve ticaret savaşı politikasını kullanıyor ve insanlığın git gide daha büyük bir yüzdesi, yalnızca Asya’da değil, Avrupalışirketler de (özellikle de Alman şirketlerinin) Kuzey Akımı projesine katıldığı için yaptırımlara tabi tutuluyor. Bu, “destekçilerine” uşak muamelesi yapan ve onları fiziksel cezalarla yöneten Amerikan hegemonyasının küstahlığının bir tezahürüdür. ABD’nin birdostu yoktur, yalnızca köleleri ve düşmanları vardır. Bu durumda, “dünyadaki tek süpergüç” çatışmaya doğru ilerliyor, bu sefer neredeyse dünyanın geri kalanının tamamı ile.Herhangi bir fırsatta, günümüzün “köleleri” hiç şüphesiz, tek kutuplu işbirlikçiliklerindenkaçmaya çalışacaklardır. 
Washington, Trump’ı seçen Amerikan halkının iradesinden hiçbir ders almamıştır.Halk, Bush ve Obama’nın politikalarının devam ettirilmesi için değil, bu politikaları radikalbir şekilde reddettikleri için oylarını verdi. Amerikalı (ve daha geniş açıdan, küresel)elitler bunu hesaba katmadılar, onun yerine her şeyi “Rus hackerlar” ve “blog yazarlarının”entrikaları olarak gördüler. Ve şimdi, Trump’ın bir kere daha tüm mantık duygusunukaybetmiş agresif küreselci elit kesime elini uzatmasıyla, Amerikan “sessiz çoğunluğunun”yapabileceği tek bir seçeneği kaldı: Amerikan hükümetinden tamamen uzaklaşmak.Eğer Trump bile küreselcilerin elinde bir oyuncak haline geldiyse, bu durum siyasimücadelenin yasal yollarının tükendiği anlamına gelir. Orta vadede, General Süleymani’ninöldürülmesi, ABD’deki topyekûn bir iç savaşın başlamasında hissedilecektir.Eğer kimse toplumun iradesini dile getirmezse, toplumun kendisi özel bir pasif sabotajyöntemine geçer. ABD’de beklenen şey tam olarak budur. Eğer Trump seçmese bile,Amerikan halkı, tamamen kendi kültürel ve siyasi geleneklerinin ruhuyla, çok kutupluluğuseçecektir, fakat o zaman bu devlet ile değil, Beyaz Saray’daki bir numaralı ismin bile karşıdurmadığı, küreselci elitler tarafınfan “ele geçirilmiş” bir devlete karşı olacaktır. Süleymani’nin öldürülmesi, Amerika’nın sonu demektir.
TEK KUTUPLU CEPHE KRİZDE
ABD’nin Avrupalı ortakları, çok kutuplular kulübüyle olacak herhangi bir keskin çatışmayahazır değil. Ne Kuzey Akımı’ndan dolayı bir tokat daha yiyen Merkel, ne de SarıYelekliler tarafından kuşatılmış ve şimdi ise popülizm ile karşı karşıya kalmak zorunda olduğunu anlamış olan (Rusya ve Avrupa Ordusu’nu yaratma meselelerindeki “özel konumu” ile) Macron ne de liberal AB’nin boğucu bataklığından Britanya’yı kurtarmayı başaran Boris Johnson (ki gerçekçilik duygusunu kaybetmiş Amerikalı kaçıklara, göreceli olsa da, zor kazanılmış egemenliğinden, yeni bir kölelik için bu kadar çabuk vazgeçmesi pek de olası değildir), Washington tarafından körüklenen bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın ateşine atlamak ve o ateşte kül olup gitme arzusu ile yanmıyor. NATO, artık Orta Doğu’da ya da (Türklerin “Mavi Vatan” olarak adlandırdığı) kendi egemen kontrol alanı olanDoğu Akdeniz’de, ABD’yi desteklemeyen Türkiye’nin etrafında, gözümüzün önündeparçalanıyor. Ayrıca mutlak suretle ve tamamen mantıksızca -veya umutsuz ve hattakışkırtıcı bir tavırla da denebilir- olan şey Arap Dünyası’yla ve daha geniş açıdan, İslamDünyası’yla olan ilişkilerini baltalamak için İsrail’e Washington’un verdiği destektir.Aynı zamanda Trump, ABD’nin Suudi Arabistan ile olan ittifakını, ABD’nin yapısı gereğitamamen yetersiz olduğu tam bir ittifak için umut verici bir temel teşkil etmeyecek,bir mali anlaşmaya indirgemektedir. Böylece, ABD can çekişen tek kutupluluk ve sürekli güçlenen çok kutupluluk arasındaki,bir önceki yönetiminkine göre çok daha kötü koşullarda bir Üçüncü Dünya Savaşıiçine giriyor. Bu şartlar altında, Trump’ın yeniden seçilmesi gerekiyor, çünkü her zamankigibi onu Süleymani’yi öldürmeye zorlayanlar, yine onu alaşağı etmeye çalışacaklardır.Süleymani’nin öldürülmesinden sonra hem savaş hem de barış, Trump’ın konumunuzedeler. Süleymani suikastı, onun sonunu getirecek ölümcül bir karardı. Trump’ın bu intihar hamlesini destekleyen Avrupalı sağ-popülistlerin konumları da önemli ölçüde zedelendi. Mesele, Amerika’nın tarafını seçmiş olmaları bile değil, mesele tek kutuplulukta yok olup gitmek için bir tavır takınmaları ve bu durumun herkesi mahvedebilmesidir.
ÇOK KUTUPLU DÜNYANIN YENİ UMUTLARI
General Süleymani suikastının bazı sonuçları zaten ortadadır. İran, Pentagon’uIŞİD ile birlikte bir terör örgütü ilan etti ve bu da General Süleymani’nin başına gelenin,her Amerikan askerinin başına da gelebileceği anlamına geliyor. ABD, Irak’taki Amerikanüslerine yapılan füze saldırılarına yanıt vermediği için, İran savaş kabiliyetindentamamen emin bir hale gelecek ve Rusya’ya daha çok güvenerek canlılıkla yeniden silahgeliştirmeye başlayacaktır. Bu koşullar altında, İran’ın nükleer silah geliştirme anlaşmasından çekilmesini çoktan ilan etmiş olması önemlidir -çünkü ne de olsa kaybedecek bir şeyi yoktur. Başka bir İslam devleti olan Pakistan, halihazırda nükleer silahlara sahip durumdadır. İran’ın bir diğer bölgesel rakibi olan İsrail de öyle. Tahran’ın artık resmi olarak “terörist” olarak gördüğü taraflarla anlaşma yapması için hiçbir sebebi yoktur. Şiilerin nüfusunun çoğunluğunu oluşturduğu Irak’ın konumu da burada önem taşıyor.Tüm Şii dünyasının gözünde General Kasım Süleymani, tartışmasız şekilde bir kahramandı.Bu nedenle Irak parlamentosu, tüm Amerikan güçlerinin Irak topraklarından derhal çekilmesini talep etti. Tabii ki, demokratik bir meclisten çıkan bu karar, kesinlikleciddiyetsiz Amerikan katilleri için yeterli değildir -çünkü onlar gerekli gördüklerive kar edebilecekleri her yerde bulunacaklardır. Ama bu, sadece Şiilerin değil, radikal bir şekilde Amerikan karşıtı olan sünnilerin de (bu yüzden Saddam Hüseyin’in Sünni destekçileri, Şiilerin anlaşma yapmak zorunda kaldığı Amerikalılara karşı IŞİD’e katıldı).Şimdi Iraklı olan herkes, hem Şiiler hem de Sünniler Amerikan askerlerinin geri çekilmesinitalep ediyor, çünkü şu anda, ABD’nin son zamanlarda alaycı bir şekilde ihanet ettiğibazı Kürtler hariç, Irak nüfusunun neredeyse tamamı, işgalcilere karşı silahlı birmücadeleye başlamaya hazır. Bu zaten yeterince fazla, ama Irak, Amerikanlara karşısavaşında, İran ve Türkiye’den aldığı destek gibi, birlikte çok kutupluluğun sütunlarınıtemsil eden Rusya’dan ve kısmen Çin’den de destek alabilir.Bu durumda, Rusya’nın konumu çok önemlidir: bir yandan Rusya devletler konumununtarafsızlığını, barış arzusunu ve Irak’ın egemenliğinin yeniden kurulması isteğini samimi ve tutarlı gösteren, etnik gruplar ve dini akımlar arasında gerçekleşen bölgesel çatışmalara dahil değilken; öte yandan da, Irak’ın özgürlük ve bağımsızlık savaşını desteklemek için önemli düzeyde silahlı destekte bulunuyor (Rusya’nın tüm etkinliğini gösterdiği Suriye’de, ya da şu anda Libya’da olduğu gibi). Irak şimdi bütün dünya siyasetinin ana platformu haline geliyor, ve bir kez daha Orta Doğu’nun kalbinde dünyanın en eski uygarlığı ile, İncil’in coğrafyasına göre, bir zamanlar “yeryüzündeki cennet” olan ve bugün tam tersine dönüştürülmüş olan topraklardayız.Bu şartlar altında en önemli şey, küresel bir açıdan Trump’ın “ölümcül hatası” olarakkabul edilmesi gereken şeyden istifade etmektir. General Süleymani suikastı, ABD’ninkonumunu güçlendirmedi, bundan ziyade çok kutupluluğa doğru barışçıl bir geçiş senaryosundan dışladı ve Amerikan siyasetinin başarılı ve uzun vadeli bir reformu içinher türlü şansı, Trump’ın elinden aldı. Tüm çevre halklara karşı tam bir nefretle rehin tutulanİsrail’in durumu son derece sorunlu hale geliyor. İsrail’in, tek kutuplu dünya düzenininölümüyle birlikte yitip gitmesi muhtemeldir ve bunun için onu bu tür intihar adımlarına iten Trump’a ve İsrail aşırı sağına “teşekkür etmesi” gerekiyor...
RUSYA AZMEDİYOR VE KAZANIYOR
Peki ya Rusya? Rusya açık bir şekilde İran’ın tarafını seçmek için acele etmemişken,İran elitlerinden bir kesim, ABD ile müzakere etmeyi tercih etti ve Moskova ile yakınlaşmayı önlemek istedi. Her iki güç Rusya ve İran’da da, “altıncı kol”, Moskova-Tahran eksenini kırmaya ve her şeye rağmen İranlıların ve Rusların, tek kutuplu dünyanınkontrolündeki aşırılık yanlılarına karşı yan yana savaştığı Suriye’de (General Süleymanidöneminde) şekillenmeye başlayan sıkı bir Rus-Şii ittifakını önlemeye çalıştı. Bu tür girişimler kesinlikle devam edecektir ve küreselciler, muhafazakarları devirmek veİran’ı bir iç savaşın kaosuna sürüklemek için, İran’daki “beşinci kolu” “renk devrimi”stratejilerinde kullanmaya çalışacaklardır. Batı, kesinlikle Rusya için de aynı senaryoyubaşlatmaya hazır ve Rusya’nın bağımsızlıkçı ve çok kutuplu siyasetinin ana güvencesinitemsil eden Putin’in, son iktidar döneminin sonuna yaklaşıldıkça, bu durumdaha da önemli hale gelmektedir. 
Tek kutuplu dünyanın sonu geldi, ama savaşmadan pes edeceğini düşünmek ahmaklıkolur. Dahası, General Süleymani’nin öldürülmesi gelecek için barışçıl bir senaryoyuortadan kaldırmaktadır, zira Trump’tan ve Washington’dan artık dünya düzenindekibu değişimi gönüllü olarak kabul etmesi ve ABD dışındaki herhangi bir gücün varlığınıtanımayı kabul etmesi beklenemez. Çok kutuplu dünyanın güçleri -Rusya, Çin,İran, Türkiye, Irak ve diğerleri- için geriye kalan tek şey, çok kutupluluğa karşı çıkan herkesi, çok kutupluluğu kabul etmeye zorlamaktır. Sonuçta bu, kimseyi Rus ya da Çinhakimiyetini kabul etmeye zorlamak değildir. Bu, çok kutupluluğun tek kutupluluktanfarkıdır. Çok kutuplu dünya, herkese kendi seçtikleri değerlerle, istedikleri toplum şekliniinşa etme hakkını verir. Burada evrensel bir kriter yok; hiç kimsenin kimseye, kendiulusal kimliğini güçlendirme, kendi medeniyetini kurma (başkalarının hoşuna gitsede gitmese de) ve (başkasının değil) kendi geleceğinde yaşaması haklarına saygıduymaktan başka borcu yoktur. Çok kutupluluğa doğru yönelme, sadece tek kutupludünyayı, Amerikan hegemonyasını ve kapitalist sistemi evrensel bir gerçek olarak kabuleden totaliter liberal ideolojiyi feda eder. Batı istediği kadar liberal ve kapitalistkalabilir, ancak diğer kültürler için çok zehirli olan bu ideolojinin ve ekonomik sisteminsınırları kesin bir şekilde belirlenmelidir. Bu, uğruna can verdiği, çok kutuplu dünyanınşehidi, direnişin kahramanı, büyük İranlı General Kasım Süleymani’nin, mücadelesininverilme sebebidir.
İ