KAHRAMANLARIMIZ HANGİ ÜLKEYE DÖNECEK?

26.02.2024

Herkes Rusya’nın yeni elitinin SWO cephesinde şekillenmekte olduğunun farkındadır. Bu, devleti yeniden başlatmak zorunda kalacak olan cesaret (Hegel) sınıfıdır. Cephedeki savaş kahramanlarının, istikbâlin kadroları olacakları şimdiden aşikârdır: saf savaşçılar, komutanlar, mucitler, yaratıcılar, stratejistler, ekonomik yöneticiler. Aralarında yeni ortaya çıkan bir ideologlar sınıfı da var. Vladlen Tatarski bunların parlak bir sembolüydü ve bugün birçok insan cephedeki filozof Korobov-Latintsev’in etrafında toplanıyor. Savaş felsefesi er meydanında şekilleniyor. Aslında, SWO’nun cephelerinde, olması gerektiği gibi yeni bir ruh doğuyor, bir hainler hainler topluluğu değil… Savaşın ruhunu, kutsal Rus savaşımızı, Dünya Işığı idealleri için kavradıktan sonra, yenilenmiş toplumda -bir ordu olarak halkta, bir ruh ve beden ordusu olarak (bizim ordu-millet ruhunu tedai ettirmekte)- her tür için adil ve sorumlu bir şekilde bir yer bulunabilir. Önemli olan en tepeden başlamak ve yiğitlik-cesaret ve haysiyeti ölümle sınamaktır. Bu hiyerarşilerin en iyisidir; burada kandıramazsınız, rol yapamazsınız, farklı görünemez ve olamazsınız. Savaşta varlığın kendisi, varoluş yoluyla ortaya çıkarak kendini gösterir.

Zafer ancak birliklerin varoluşsal bir temelde yeniden örgütlenmesiyle elde edilir. Bu teknik bir şey değildir. Zafer her zaman ve her şeyden önce ruhun zaferidir.

Ancak iç cephede zafer kazanılmazsa bunların hepsi boşa gider. İç cephede yeni bir felsefeye ihtiyacımız var. Yoksa, cepheden dönen kahramanlarımız kendilerini, olmaları gereken toplumda bulamayacaklar. Cepheden dönüş her halükârda olacak. İç cepheden sorumlu olanların şimdi özel bir görevi var: Cephede yaşadıkları ile şuurlarında sıçrama gerçekleşerek topluma geri dönen yeni seçkinlere, toplumu uyum sağlayabilecek hale getirmek. Halkla büyük bir sorun yaşanmayacaktır. Ancak yetkililer, devletin kaderinin, evlerine zaferle dönen Rus askerlerinin nasıl bir topluma döneceklerine bağlı olduğunun farkına varmalıdır. Bu devletin kendisi nasıl olacak? Eskiden olduğu gibi olmayacağı ve hatta şimdi olduğu gibi olmayacağı açıktır. Farklı olacaktır.

Bu farklı, yenilenmiş, yüceltilmiş, adil Rus devleti artık inşa edilmeye başlanmalıdır. Ve işe eğitim, bilim ve kültürle başlamalıyız; bunlar Rusya’nın Batı uygarlığına karşı yürüttüğü kutsal savaşın unsurlarıyla hızla koordine edilmeli, uyumlaştırılmalı ve senkronize hale getirilmelidir. Bu savaşın anlamı hem cephede hem de cephe gerisinde, herkes tarafından anlaşılmalıdır. Herhangi bir şüphe, tereddüt ve yanlış anlama felâkete yol açabilir.

Bir insan savaştan (sağ salim ya da değil) döndüğünde, toplum onu onurlu bir şekilde kabul etmelidir. Bu gelen ölümü gördü, ölümü taşıdı, ölüm ona dokundu… Artık o, uğruna kanını döktüğü şeyle ilgili bariz adaletsizliğe, yolsuzluğa, aptallığa, kabalığa ve alaycılığa tahammül etmeyecektir. O bir savaşçı ve kahramandır ve kendisine saygı duyulması gerekir. Ama sadece şahsı ve yoldaşları için değil, halk, tarih, devlet, din ve değerler için de saygı bekleyecektir. Bu da ancak tüm bunlara karşılık gelecek bir devleti tanıyacağı, inşâ edeceği ve geliştireceği anlamına gelir.

Aynı şekilde, aileler, bu savaştan asla geri dönemeyecek olan sevdiklerini kaybetmiş olan tüm insanlar, yalnızca onların anısının onurlandırıldığı ve uğruna hayatlarını verdikleri ideallerin en yüksek ufuk, ahlâkî bir zorunluluk ve bir hedef olarak merkeze yerleştirildiği bir dünyada yaşayabilecek, nefes alabilecek, çalışabilecek, üretebilecek ve ibda edeceklerdir.

Aslında Sovyetler Birliği muhtemelen Afganistan yüzünden çökmüştür. Ama yenilginin kendisi yüzünden değil, kahramanlar kendilerini bilmeyen, kahramanlıklarını tanımayan ve uğruna öldükleri değerler ve fikirler kurumuş ve kimseye ilham vermeyen bir topluma geri döndükleri için. Bu arada, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya’nın başına da benzer bir şey geldi. Sonuçlarını biliyoruz: Ülkemiz çöktü ve Almanya’da, Weimar çöküşünün acısından, kara ve şeytanî bir güç yükseldi ve Avrupa’yı kanlı bir kâbusa sürükledi.

Bu nedenle, kozmetik değil, parçalı değil, gerçek, tam teşekküllü, tam akışlı vatansever reform süreçlerini derhal -bence seçimlerden hemen sonra- başlatmak gerekiyor. Prensipte bunun için her şey hazır ve pek çok alanda da başlamış durumda.

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, Rusya, umutsuzca Batı dünyasına entegre olmaya, Batı’yı uşakça taklit etmeye, liberal değerlerini, yöntemlerini, kriterlerini ve teknolojilerini özümsemeye çalıştı. Tüm bunlar bizi sadece zayıflattı; özellikle de ahlâk, ruh ve öz bilinç alanında. Zehirli postmodernite kültürü yozlaştırdı, teknokrasi bilimi mahvetti ve bireyci kod eğitimi çürüttü. Aslında, “demokratikleşme” ve “liberalizm” kisvesi altında Rus toplumunun kimliğinin temellerini, insanî alanı, devlet, geleneksel değerler ve medenî kurumlarını sürekli olarak zayıflattı.

Bugün bu yönde hareket etmek tek kelimeyle suçtur. Bu, düşman için çalışmak anlamına gelir. Bugün, dünün “düşünce liderleri” olarak lanse edilenlerden bazılarının “yabancı ajanlar”, özünde halk düşmanları olduklarını anlıyoruz. Bazıları çoktan Rus düşmanı olduklarını açıkça ortaya koydu, bazıları ise bunu henüz yapmış değil. Ancak bu bireylerle ilgili değil. Bu sosyal felsefeyle, fikirle ilgili. Batılı klişeler, düşünce suretleri ve Rus bütününü, ulusunu, devletini ve kimliğini sürekli olarak ayrıştıran, her şeyi egoist bireysel atomlara ayıran toplum mühendisliği stratejileri icra ediliyor. 30 yıldan bu yana beşerî bilimler ve kültür bu liberal koda göre yeniden dizayn edilmişti. Şimdi çözmemiz ve ortadan kaldırmamız gereken problem budur.

Bu, iç cephe felsefesinin misyonu, toplumu tamamen ve sağlam bir şekilde, bir tazı gibi, zafere doğru süzülen bir ok misali yönlendirecek ve savaştan dönen galiplerin güvenle şunu söyleyebilecekleri şekilde dönüştürmek olan vatanseverlik görevidir: “Bu benim ülkem, bu benim halkım, bu benim toplumum, bu benim gücüm. Bu ülke bana, benim ve benim gibi olan tüm dostlarımın kahramanlıklarına lâyıktır ve savaştan dönen ya da büyük Rusya’nın kadim topraklarında yatan hepimiz, bu ülkeye, bu halka, bu topluma, bu güce lâyıkız. Çünkü biz halkız. Muzaffer bir halk…”

Kaynak: https://ria.ru/20240223/filosofiya-1929064653.html

Çeviri : Adnan DEMİR