AVRASYACILIK FİKRİ, NİTEL UZAYDA
Avrasyacılık fikri, nitel uzayda
Bugün Avrasyacılık nedir? Avrasya, konsept olarak ne oluyor?
Avrasyacılığın yedi anlamı
Kavram evrimi
“Avrasyacılık” terimi anlamını değiştiriyor.
Bazı terimler, sık sık olarak kullanılmasından dolayı ilk anlamını kaybederler, tarihsel anlamını yitiriyorlar. “Sosyalizm”, “kapitalizm”, “demokrasi”, “faşizm” gibi kavramların anlamı muhteviyat açısından temel erozyonuna maruz kalmıştır. Kavramların adileştirilmesi işbu kavramları anlamsızlaştırıyor.
”Avrasyacılık” ve “Avrasya” kavramlarında da belirli bir belirsizlik vardır. Ama bu arada sebep bambaşkadır. Bu terimler fazla aşındırılmış değildir, onlara çok fazla yenidir, yepyenidir. Onlar ancak oluşturulmakta olan, ancak uygulanmağa başlayan siyasi lisana, ancak kurulmakta olan yeni fikri plana aittir. “Avrasyacılık” terimi canlıdır, sıkı olarak tespit edilmiş bir realiteyi değil, aktif ve dinamik bir süreci
ifade eder. Onun kesin ve tam anlamı tarihsel ve entelektüel uygulamaların neticesinde kazanılmakta ve dolayısıyla açık kalmaktadır, yani devamlı olarak kesinleştirilmesine, geliştirilmesine ve derinleştirilmesine muhtaç olmaktadır.
Avrasyacılık - felsefe gayreti
Avrasyacılık, insanlığın siyasi, ideolojik, manevi, etnik ve dini tarihinin temelli olarak yeniden değerlendirilmesinin sonucudur, çünkü alıştığımız ve genel olarak kabul edilen klişeleri ve kalıpları aşan kategorilerin ve sınıflandırmaların yenileyici ve yaratıcı bir sistemini teklif etmektedir. Kendi yaratıcı sezgilerine dayanarak Avrasyacılık, diğer dünya görüşlerini tanımlamağa çalışıyor ve dolayısıyla dışarıdan sert değerlendirmelerin yapılmasından kaçınıyor.
Bugünkü Avrasyacılık’ta iki etap ayırtılabilir: devrim ve sivil savaştan sonra oluşan Rus mültecilerin ortamında XX asırının birinci yarısında Klacik Avrasyacılığın oluşumunun çağı (Trubetskoy, Savitskiy, Alekseyev, Suvçinskiy, İlyin, Bromberg, Hara-Davan vs.) ve ancak Lev Gumilöv’un tarihsel çalışmalarıyla doldurulan az kaldı ellik yıllık aralığından sonra Yeni Avrasyacılığın meydana gelmesinin çağı (1980’lerin ikinci yarısından itibaren şu ana kadar).
Klasik Avrasyacılıktan Yeni Avrasyacılığa geçiş
Klasik Avrasyacılık, şüphesiz olarak, geçmişe aittir, XX yüzyılının ideolojilerin müzesi kapsamında somut olarak sınıflandırılabilir ve tarif edilebilir. Klasiklerin sezgilerine yeni güncelliği, yeni anlamı, yeni boyutu ve değeri kazandıran Yeni Avrasyacılık olmasa, Klasik Avrasyacılık ideolojik arkeolojinin bir konusu kalacaktı. Klacik Avrasyacılık, Yeni Avrasyacılık şeklinde yeni hayatını kazanmıştır. Dolayısıyla Avrasyacılık geçmişin dar sınırlarını geçmiştir, geçmişi terketmiştir. Yeni hayatı kazanarak Avrasyacılık, daha önce görüldüğü gibi apaçık olmasını kaybetmiştir, ama aynı zamanda yeni taraflarını ve yeni potansiyelini gösterebilmiştir.
Böylece, Yeni Avrasyacılık vasıtasıyla Avrasyacılık fikri genelde yeni boyutları kazanmıştır. Bugün artık Yeni Avrasyacılık tarafından gerçekleştirilen büyük gelişme yolu ihmal edilemez ve dolayısıyla bugünkü dünyada bu olayın yerinin genel olarak kavranması için gayret gösterilmelidir.
Aşağıda biz, bu kavramın muhtelif açılarını tarif etmeye çalışacağız.
Avrasyacılık – dünya yönelimi (alternatif küreselleşme)
Küreselleşme – çağımızın ana muhteviyatıdır.
Küreselleşme, çağdaş dünyanın ana ve temel sürecidir. O, modern tarihi ana vektörünü belirtmektedir.
Bu bağlamda, en geniş anlamda Avrasyacılık terimi ve konsept olarak kabul edilen Avrasya terimi bile, coğrafya konusu olan Avrasya kıtasına sıkı olarak bağlanmış değildir. Avrasyacılık, küreselleşmenin objekltif olmasını ve dolayısıyla “milli devletlerin” çağının bitmek üzere olduğunu kabul eden, ama aynı zamanda küreselleşmenin nitel olarak farklı orijinal senaryosunu teklif eden dünya çapındaki bir stratejidir. Tek kutuplu bir dünya ve Dünya hükümeti tarafından idare edilen Dünya devleti yerine birkaç kutup, birkaç küreselleştirilmiş bölge kabul edilmelidir. Yani Avrasyacılık, çok kutuplu küreselleşme senaryosu olarak tanımlanabilir.
Küreselleşme paradigması – Atlantikçilik paradigmasıdır.
Milli devletlerin mevcudiyetini öngören dünya bugün küreselleştirilmiş dünyaya dönüşmektedir. Biz, bir modele göre uydurulan idari ve ekonomik sisteme sahip olan Dünya devleti kuruluşunun eşiğindeyiz. Yalnız kocaman dünyamızı oluşturduğu bütün halklar, milletler, devletler, sosyal akımlar, sınıflar ve ekonomik modeller, birdenbire, sanki bir sihirli değneğin sallayışıyla, yeni ortak dünya mantığı uyarınca hareket etmeğe ve etkileşmeğe başlayacaklar diye düşünmek çok yanlıştır.
Bugün oluştuğu ve kavrandığı gibi küreselleşme süreci, tek boyutlu, tek planlı, tek vektörlü bir harekettir. Bu hareketin özeti, özellikle Batı (Amerikan, İngiliz-Sakson) medeniyetine özgü olan yaklaşımların evrenselleştirilmesidir. Bu sürecin anlamı, farklı olan sosyal-politik, etnik, dini, milli ve devlet modellerin ve sosyal-ekonomik özelliklerin, sıksık zorla ve yapmacık olarak, tek bir şablona getirilmesidir, esassız olarak evrensel sayılan tek bir modelin bütün dünyaya zorla kabul ettirilmesidir. Küreselleşme, Amerikan sistemde doruğuna ulaşmış olan Batı Avrupa’nın tarihsel eğilimidir. Küreselleşme, Atlantikçilik paradigmasının zorla kabul ettirilmesidir.
Atlantikçilik saltlaşması olup küreselleşme, böyle bir açık tanımlanmasından kaçınmağa çalışıyor. Küreselleşme teorisyenlerinin görüşüne göre, Atlantikçilik, gerçek bir alternatifi olmayan bir dünya olayı olunca, belirli bir anlamda “atlantikçilik” olmasını kaybetmiştir, yani artık Atlantikçilik değildir. Mesela, Amerikan politolog F. Fukuyama “tarih sonu” hakkında konuşuyor. Bu arada “jeopolitik tarihinin sona ermesi”, jeopolitik anlamda Atlantikçilik ile Avrasyacılık arasındaki düellonun bitmesi ve Atlantikçiliğin zaferi”, bir de “dünyanın yeni yapısı” (Yani Dünya Düzeni) kastedilir. Bu Yeni Dünyada herhangi ihtilaflar ve muhalafetler öngörülmemiştir, yani bugünden itibaren Atlantikçilik, iki kutuplu sistemdeki bir kutuptan kendi etrafında dünya uzayını organize eden tek bir kutuba dönüşüyor diye kabul edilir. Demek ki, onun tabiatı gerçekten belirli bir derecede değişiyor. Küreselleşme mimarisi, iki kutup arasındaki gerilim modelinden (Batı-Doğu veya Kuzey-Güney çizgisinin iki ucu) merkez-çevre modeline dönüşü yapar. Bu arada Merkez olarak Batı, “zengin Kuzey”, “altın milyar”, çevre olarak ise tüm kalan dünya kabul edilmelidir. Yeni Dünya Düzeninin böyle bir yapısında Avrasyacılık tamamen reddedilir, inkar edilir.
Sadece bir tarafça uydurulan proje olan tek kutuplu küreselleşmenin alternatifi olabilir.
Evet! Yeni Dünya Düzeni sadece bir projedir, bir plandır, bir eğilimdir. Ondan fazla değil! O çok ciddi ve büyüktür, ama kaçınılmaz bir şey değildir! Küreselleşme taraftarları, hehrangi alternatifin mevcut olmasını reddederler, geleceğin başka bir projesinin ihtimalini bile kabul etmezler. Ama dünyada gittikçe güçlenen ve genişletilen küreselleşme karşıtı olan bir hareket vardır. Bu hareket – antiglobalizm’dir. En tam bir şekilde Avrasyacılığı tanımlamağa istesek diyebiliriz ki, Avrasyacılık, tek kutuplu küreselleşmenin karşıtı olan eğilimleri ve akımları entegre eden ve aynı zamanda olumlu ve yaratıcı bir şekilde ifade edilen projedir. Yani Avrasyacılık, tek kutuplu küreselleşmanin eleştirilmesiyle ve reddedilmesiyle sınırlanmadan, tek kutuplu küreselleşmeye rekabet edebilen ve aynı derecede esaslandırılmış ve temellendirilmiş olan çok kutuplu küreselleşme veya alternatif küreselleşme projesini ileri sürüyor.
Avrasyacılık – “pluriversum”
Avrasyacılık, Merkez-Çevre modeli esasında kurulan dünya yapısını reddeder ve onun yerine, yarı özerk ve izafi olarak birbirine açık olan “büyük uzaylar”ın takımyıldızı olarak gözükecek gezegeni teklif eder. Bu “büyük uzaylar”, milli devletler değil, “demokratik imparatorluklar” türü olarak düşünülen kıta federasyonları olarak organize edilen bu devletlerin blokları olacaklar. Bu arada milli devletler de belirli bir derecede iç özerklerini saklayacaklar. Her böyle bir kıta federasyonu kendisi, etnik, kültürel, dini ve idari birimlerin karmaşık sistemlerini içeren çok kutuplu bir sistem olacaktır.
Bu en geniş anlamda Avrasyacılık, dünyanın tüm insanları için açıktır. Doğum yerine, ikametgah yerine, milletine ve vatandaşlığına bağlı olmadan, her insan için ideolojik bir platform olabilir. Yani Avrasyacılık, yapma ve zoraki olarak kabul ettirilen klişelerin ötesinde her insan için kendi geleceğini serbest olarak seçmek imkanını sağlamaktadır. Bu arada Avrasyacılık sadece Status Quo veya geçmişi muhafaza etmek peşinde değildir. Cesurane geleceğe bakarak Avrasyacılık, dünya düzeninin radikal değişiklikleri objektif olarak gündeme gelmiştir, modern çağına ait olan milli devletler ve endüstriel toplumlar kendi tarihsel potansiyelini tükettiler diye kabul eder, ama bu arada yeni oluşan şartlarda liberal-demokratik sistem ve dünya piyasası esasında “Dünya devleti”nin kurulması, insanlık için tek mümkün bir çare, tek bir gelişme yolu değildir diye ısrar eder.
En geniş anlamda Avrasyacılık, ХХI yüzyılında alternatif küreselleşmenin savunması ve “çok kutuplu dünya” kavramına eş anlamlı bir kelime olarak kabul edilebilir.
Atlantikçilik evrenselliğinin reddi
Avrasyacılık, Atlantikçiliğin ve Amerikanizmin zorunluluğunu, üniversel ve evrensel olmasını sert olarak reddeder. Batı Avrupa ve Amerika medeniyeti, çok cazip, hayran ve taklit edilecek, örnek olarak tutulacak özelliklere sahiptir. Ama genel olarak, bütün bunlar lokal, yerel değer ve kültür sistemleridir. Bu medeniyet, diğer medeniyetler ve sistemler yanısıra, mevcut olmak ve gelişmek hakkına sahiptir. Bunu hesaba alarak diyebiliriz ki, Avrasyacılık, Atlantikçilik karşıtı olan değer sisteminin muhafaza edilmesiyle kalmadan, değer sistemlerinin çeşitliliğini muhafaza eder. Bu “poliversum”da gerek ABD için, gerekse de Atlantikçilik için, onlara layık bir yer mutlaka bulunacaktır. Bu medeniyet, farklı olan, ama daha kötü olmayan diğer medeniyetlerle birlikte dünyada kalacaktır. Yani Avrasyacılık, tek bir medeniyeti değil, bütün başka, gerek Avrasya enginliklerinde, gerekse de Amerika’da, Afrika’da, Pasifik Okyanus bölgesinde ve başka bölgelerde oluşmuş medeniyetleri kabul eder ve muhafaza eder.
Avrasyacılık – dünya devrimci konsepti
Dünya eğilimi olarak Avrasyacılık, evrensel devrimci konsepttir. Gittikçe kesinleştirilerek o, Atlantikçilik küreselleşmesini reddeden muhtelif güçlerin, devletlerin, halkların, kültürlerin ve dinlerin karşılıklı anlaşması ve işbirliği kurulması için yeni bir dünya görüşü platformudur.
Çeşitli eğilimlere ve partilere ait olan siyasetçilerin, felsefecilerin ve aydınlarının beyanlarının okuduğumuzda anlıyoruz ki, avrasyacılar dünyada salt ve tartışılmaz bir çoğunluktur. Dünyada milletlerin, toplumların, dinlerin ve devletlerin çoğunluğu (onların bundan haberi olmasa bile) Avrasyacı mentaliteye sahiptir.
Bize zorla kabul ettirilen tarih sonunu kabul etmeyen çeşitli kültürler, dinler, akımlar hakkında düşüneceksek, ruhumuzun gayreti yükselecektir, tek kutuplu dünya düzeninin kurulmasıyla ilgili olan XXI yüzyılında Amerikan stratejik emniyet konseptinin gerçekleştirilmesine tehdit eden rizkoların ciddiyeti ise önemli derecede artacaktır.
Avrasyacılık, tek kutuplu küreselleşme yolunda bulunan doğal ve yapma, objektif ve subjektif engellerin toplamıdır. Ve ancak basit protestoların ve reddetmelerin toplamı değil, alternatif, yaratıcı ve olumlu bir projedir. Şu anda zikredilen engeller ayrı ayrı olarak, kaotik olarak mevcut oluyorlar. Globalistler bunları ayrı ayrı olarak aşıyorlar ve yeniyorlar. Ama onları entegre edebilsek, dünya çapında tek, düzenli ve esaslı bir olaya dönüştürebilsek, bütün dünyada Avrasyacılığın zaferi ihtimali hemen çok yükselecektir ve çok ciddi olacaktır.
Avrasyacılık - Eski Dünya olarak (kıta)
Yeni Dünya, Eski Dünya bir parçasının ürünüdür
“Avrasyacılığın” ikinci, daha somut ve dar manası, “Eski Dünya” denilen bir olaydır. “Eski Dünya” kavramı, normalde Avrupa demektir, fakat bu terimin daha çok geniş anlamı da vardır. Bu, kocaman çok medeniyetli bir alandır. Onu tenfiz eden milletler, devletler, kültürler ve dinler, tarihsel ve uzaysal olarak diyalektik bir şekilde kaderin ortaklığıyla birbiriyle bağlıdırlar. Eski Dünya, insanlık tarihinin organik gelişmesinin sonucudur.
Eski Dünya geleneksel olarak Yeni Dünyanın, yani, Avrupalılar tarafından keşfedilen ve yapma medeniyet kurulması için platform olmuş Amerika kıtasının karşıtı olarak kabul edilir. Amerika’da Avrupalılar modern Aydınlık çağının projelerini gerçekleştiler. Yeni Dünya, medeniyet olarak pratik olarak boş bir yerde, sıfırdan kurulmuştur: Avrupalılardan önceki Amerika’nın nüfusu ya ikinci sınıf insanlar (untermenshen) olarak muamele ediliyor veya soykırım ediliyor, veyahut rezervasyonlara atılıyordu. Amerikan topluluğu yapma kalıplara göre kuruluyordu: tarihsel kökenler ve çizgiler Atlantik okyanusun tuzlu sularıyla yıkanılmış ve silinmiş oldular. Tarih Eski Dünya’da kalmış. Yeni Dünyada yapma proje gerçekleştiriliyuordu: rafine edilen “modern medeniyeti”’.
Yeni Dünya’nın matriksi olan Eski Dünya, Batı Avrupa olduğuna rağmen, “ideal topluluğun” yapma projesi, Eski Dünya’nın tarihsel gelişmesinin somut bir safhasında ve somut bir bölgesinde, yani çoğunlukla İngiltere’de, İrlandya’da ve Fransa’da geliştirilmiştir. Amerikan topluluğun yapısına Almanya’nın ve Doğu Avrupa’nın tesiri ise gayet önemsizdi. Burada, tabii ki, Kuzey Amerika, ve daha somut olarak ABD hakkında bahsediliyor, çünkü Güney ve Merkezi Amerika, Espanyol’un ve Portekiz’in müstemlekeleri olup, genel olarak Eski Dünya’nın çevresi, taşrası gibi oldular. Yalnızca ABD’de daha önce mevcut olmayan, tam olarak modern medeniyetin kurulmasıyla ilgili deney saf bir biçimde gerçekleştirilmiştir.
Osvald Spengler’in terimlerinde “Eski Dünya” ile “Yeni Dünya” arasındaki dualizm, “kültür ve medeniyet”, “organik ve yapma”, “‘tarihsel vs teknik” çiftleri olarak ifade edilebilir.
Yeni Dünya ve onun misyonculuğu
Belirli bir tarihsel gelişme aşamasında Batı Avrupa’nın ürünü olurken, Yeni Dünya kendi “misyonunu” gayet erken kavramıştır. Bu misyonda, Aydınluk çağının liberal-demokratik ülküleri ayırtılmaz bir şekilde aşırı protestant tarikatlarının escatology’si (yani ahir zaman beklentileriyle ilgili öğretiler, inançlar ve duygular) ile içiçe girmişler. Bu misyonculuk, "Manifest Destiny", yani "Açık Kader" teorisi adında geliştirilmiştir ve Amerikalıların çok nesillerin din förmülü olmuştur. Bu teoriye göre Amerikan medeniyet Eski Dünya’nın tüm kültürlerini ve medeniyetlerini aşarak üstün çıkmıştır ve bundan böyle gezegenimizin bütün milletlere zorla kabul ettirilmesi gereken evrensel bir norm olmuştur.
Bu Yeni Dünya misyonculuğu, Doğu ve Asya kültürleri şöyle dursun yavaş yavaş Avrupa’ya zıt gelmeye başladı. “Laboratuvar toplumu” karşısında Avrupa arkaik, batıl inançlar ve eskimiş geleneklerle dolu bir toplum olarak gözükmeğe başlamıştır.
Böylece, Yeni Dünya yavaş yavaş Eski Dünya’nın mirasından kurtulup, İkinci Dünya savaşından sonra ise Avrupa kendisi içinde şüphesiz ve tartışılmaz bir lider, “son derece hakk kriteri” olmuştur. Bu durum, tabii ki, direnme dalgasını başlattı. Avrupa’da okyanus ötesindeki “Ağabeyin” kaba stratejik, ekonomik ve politik kontrolden kurtulma projesi olgunlaşmağa başlamıştır.
Kıta entegrasyonu
20. yüzyılda Avrupa kendisinin özgün özünü idrak ederek, aşama aşama olarak bütün Avrupa için egemenlik, özgürlük, bağımsızlık ve güvenlik sağlayabilen bir Avrupa Devletlerin Birliği kurulmasına hareket ediyordu.
Avrupa Birliği kurulması, Avrupa’nın tarihe dönmesi konusunda çok büyük bir adımdı. Bu, Eski Dünya’nın Yeni Dünya’nın aşırı iddialara cevabı olmuştur. ABD egemenliği şartıyla ABD ile Batı Avrupa ittifakı, Avrupa gelişmesinde Atlantik vektörü olarak değerlendirirsek, kıtasal ülkelerin (Fransa, Almanya) hakimiyetiyle Avrupa güçlerinin entegrasyonu, Avrupa için Avrasyacılıktır diye sayılabilir.
Muhtelif jeopolitik teorilere göre Avrupa, Atlantik okyanustan Ural dağlarına kadar (de Golle) veya Vladivostok’a kadar uzanıyor. Yani, Rusya’nın uçsuz enginlikleri de tam olarak entegre edilmesi gereken Eski Dünya’nın parçasıdır.
Böylece, bu bakımdan Avrasyacılık, Avrupa tarihinin beşiği olarak ve birbirine sıkı olarak geçirilen halkların ve kültürlerin matriksi olarak idrak edilen Avrasya kıtasının kuzey kısmının jeopolitik ve ekonomik entegrasyonunun stratejik projesi olarak tanımlanabilir.
Rusya kendisi ise (birçok başka Avrupa milletlerinin ecdatları gibi), önemli derecede Türk, Moğol, Kafkasya milletleriyle bağlı olduğuna göre, Eski Dünya olarak kabul edilen Avrupa, Rusya vasıtasıyla (ve paralel olarak Türkiye vasıtasıyla) artık tam anlamda ve yalnızca sembolik olarak değil, coğrafik olarak ta Avrasyacı boyutunu kazanıyor. Bu açıdan Avrasyacılık ile Kıtacılık eşanlamlı sözler olarak kabul edilebilir.
Son asırlarda Büyük Avrupa kurulması projesi, Avrupa elitlerin devrimci kısmından kaynaklanıyordu. Eski zamanlarda benzeri bir şey Büyük İskender, bir de dünyanın en büyük çarlığını kuran Cengiz Han yaptılar.
Avrasyacılık, meridyen boyunca entegre edilen üç “büyük uzay”ların projesidir.
Üç Avrasya kuşakları (meridyen bölgeleri)
Sonraki seviyede entegrasyonun yatay vektörüne dikey vektörü de ekleniyor.
Dünya geleceğinin Avrasyacı görüşü, gezegenimizin kuzeyden güneye giden dört dikey kuşağa veya meridyen bölgesine bölünmesini öngörüyor. Amerika’nın iki kıtası bir bölgeyi oluştururlar. Bütün bu uzay genel olarak ABD’ye yöneltilmiş bir bölgedir ve arık uzun zaman önce ABD tarafından kabul edilen “Monroe doktrini” kapsamında ABD tarafından kontrol edilmektedir. Bu Atlantik meridyen bölgesidir.Üç tane başka meridyen bölgeleri Avrasyalı sayılabilir. Bunlar:
- Avrupa-Afrika, Avrupa Birliğinin merkez fonksyonuyla,- Rusya-Orta Asya bölgesi,- Pasifik okyanus bölgesi.
Bu bölgelerde bölgesel emek dağıtması gerçekleştirilmektedir, gelişme ocakları ve artma koridorları arasında etkileşim oluşmaktadır.
Üç Avrasya bölgeleri aralarında ve Atlantik bölgesi ile dengeli bir durumda bulunuyorlar.
Avrasyacılık tarafından teklif edilen geleceğin suretinde bu meridyen bölgeleri çok kutuplu dünyanın kutupları olarak düşünülür.
Meridyen zonlarının açısından çok kutupluluk net bir ifade alıyor: kutupların sayısı burada ikiden daha fazla, ama formal olarak bağımsız milli devletlerin sayısından çok daha azdır. Kendi jeopolitik, stratejik, ekonomik, medeniyet kimliğini gerçekten savunabilecek jeopolitik kutupların sayısı, Avrasyacı dünya modelinde en az 4 olması gerekiyor.
“Büyük uzaylar"
Avrasyacı projede meridyen zonları birkaç “büyük uzay” veya “demokratik imparatorluk”tan ibaret olan zonlar olarak düşünülür. Her “büyük uzayın” belirli özerkliği ve bağımsızlığı kalıyor, ama stratejik olarak onlar “meridyen zonu”na entegre edilmiştir. “Büyük uzayların” sınırları yaklaşık olarak “medeniyetlerin” sınırlarıyla aynıdır. Her “Büyük uzay”, birkaç “devlet” veya hatta “devlet bloklarını” içeriyor.
Avrupa-Afrika (Avrafrika), Avrupa Birliğini, Kuzey Afrika ile Yakın Doğuyu birleştiren Arap “büyük uzayını” ve “Siyah” (Trans-Sahara) Afrikayi içeriyor.
Rusya - Orta Asya meridyen bölgesi, üç “büyük uzayı” dahil eder. Kimi durumlarda bu “büyük uzayların” net çizilen sınırları bile yok, onlar birbirine, içiçine giriyorlar. Birinci “büyük uzay”, Rusya ve Avrasya Birliğine ait olan bazı BDT devletlerini dahil eder.
İkinci “büyük uzay” kıtasal müslüman ülkelerini, yani Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan içeriyor. BDT’nin Asya ülkeleri bu durumda “aracı uzay” olarak kabul edilebilir.
Nihayet, üçüncü “büyük uzay”, özel medeniyet sektörünü oluşturan Hinustan’dır.
Pasifik Okyanus meridyen bölgesi, kuzeydeki Çin ile Japonya kondominiumu (iki paralel “büyük uzay”) ile belirtilir, ve İndonezya, Maleyziya, Filipinler ve Avustralya’yi (başka projelere göre Avustralya Amerikan bölgeye aittir) dahil eder. Bu mozaik bir jeopolitik bölgedir. Onun kapsamında çeşitli kriterlere göre ayırımlar yapılabilir.
Amerikan meridyen bölgesine, Amerika ile Kanada “büyük uzayının” dışında Merkezi Amerika’nın ve Güney Amerika’nın “büyük uzayları” dahil ederler.
“Dördüncü bölgenin” önemi
“Yeni dünya düzeni” kurulmasını ve tek kutuplu küreselleşmeyi gerçekleştirmeye çalışan atlantist jeopolitikçiler de meridyen zonlarına dünyanın bölünmesini belli noktaya kadar kabul ediyorlar. Fakat Avrasyacı projenin temel bir farkı vardır: Rusya-Orta Asya kuşağı dahil olmak üzere, asıl 4 kuşağın konseptidir. Bu kuşağın varlığı, prensip olarak bütün dünya haritasını tam olarak değiştiriyor.
Atlantist futurologlar dünya geleceğinde ancak üç bölge görüyorlar: kutup Amerika’dır, yakın çevresi Avrupa Birliği (kısmen Avrupa-Afrika da makbuldur), uzak çevresi – Asya ve Pasifik Okyanus bölgesidir. Rusya ve Orta Asya uzayı parçalanmış ve dağınık bir bölge olarak öngörülür. Bazı parçaları ise, Avrupa ile Asya bölgesel güçlerinin kontrolü altına devredilir. “Dördüncü bölge” yoksa dünya, tek kutuplu bir dünya kalıyor. Fakat “dördüncü bölge” varsa, bütün kuvvetlerin dengesi farklı oluyor. Rusya-Orta Asya meridyen kuşağı, hem önemli bir derecede Amerika baskısını dengeleştirecek, hem de başka kuşaklara (Avrupa ile Pasifik Okyanus bölgelerine) yalnızca çevre değil, bağımsız medeniyet kutupları olmaya imkan sağlıyor.
“Dördüncü bölgenin” kurulması, gerçek çok kutupluluğun şartıdır, bütün meridyen kuşaklarının ve içinde bulunan “büyük uzaylarının” gerçek bağımsızlığının ve özgürlüğünün şartıdır.
Amerikan kuşağı için denge, yalnızca toplu olarak çıkan diğer 3 kıta kuşağı tarafından temin edilebilir. Tek başına bu kutuplardan hiç birisi bir şey yapamaz. “Dördüncü Rusya-Orta Asya kuşağının” mevcut olması, dünya çapında gerçek denge sağlanması için gerekli ve yeterli bir şarttır. Aynı zamanda, bu “dördüncü bölge”, kendi entegrasyonunu sağladıktan sonra bile, yeni “iki kutuplu sistemde” bir kutup yerine gelmesi için yeterli güce sahip değildir. ABD’nin kesin stratejik liderliği, yalnızca bütün üç meridyen kuşaklarının jeopolitik sinerjiyle dengeye getirilebilir.
Sonuçta, asıl bu “dört bölge” sisteminin gerçekleştirilmesi, işbu üçüncü stratejik seviyede Avrasyacılığın ana amacıdır.
Avrasyacılık, Rusya – Orta Asya entegrasyon sürecidir
Moskova-Tehran aksı
Avrasyacılığın dördüncü seviyesine gelelim. Bu, Rusya-Asya meridyen entegrasyonunun sürecidir. Burada ana ve temel görevimiz, Moskova-Tehran aksının kurulmasıdır.
Avrasya’da bütün entegrasyon süreci, hem uzun süreli, hem orta süreli perspektif içinde Rusya Tehran’la stratejik partnerliğinin formatını bulup bulamayacağına bağlıdır. Rusya ve İran’ın ekonomik, kaynak, askeri, politik potansyellerinin birleştirilmesi, meridyen entegrasyonunun dönüşü olmayan, özerk, bir de herhangi başka etkenlere bağlı olmayan bir sürece dönüştürülmesi için yeterli bir şarttır. Moskova-Tehran aksının kurulunca, Avrasyacı proje artık somut ve pratik bir şey olacaktır. Projenin jeopolitik iskeleti, “entegrasyon omurgası” kurulmuş olacaktır. Hem İran, hem de Rusya, stratejik uzayın organizasyonunun kendi modelini yaratabilen güçlü ve bağımsız bölgesel güçlerdir.
Afganistan ve Pakistan için Avrasyacı plan
Rusya-İran vektörü, hem Rusya için sıcak denizlere erişimi sağlayan Avrasya stratejik konstrüksiyonun kurulması açısından, hem de bölge tümünün siyasi ve dini bakımlardan düzenlenmesi açısından BDT’ye ait olan Orta Asya ülkeleri, Afganistan ve Pakistan için prensipli olarak önemlidir
İran ile Rusya arasındaki sıkı işbirlik, Afganistan-Pakistan alanını, hem Tehran hem Moskova için nötral veya dost olan serbest müslüman konfederasyona dönüştürülmesini öngörüyor. Afganistan ile Pakistan yeni asırın ortamında üniter devletler kalacaklarsa, durmadan Avrasya kıtasının bütünlüğünü parçalayan tehlike ve istikrarsızlık kaynağı olacaklar. Ancak bütün Avrasya jeopolitik güçleri tarafından gösterilmesi gereken, yeni Orta Asya Federasyonu kurulmasıyla ilgili olan gayretler, bu karmaşık bölgeyi işbirlik ve refah bölgesine dönüştürebilir.
Moskova-Delhi aksı
Rusya-Hindistan işbirliği, kıta enginliklerinin entegrasyonunu sağlayacak ikimci meridyen aksıdır. Moskova-Delhi aksından, Avrasya ortak güvenliği sisteminin kuvvet hattı geçecektir. Bu durumda önemli olan şudur ki, Moskova aktif olarak, Kaşmir sorunu ile ilgili olarak, Delhi ile İslamabad arasındaki gerilmenin halledilmesi konusunda iki ülkeye yardımcı olabilir.
Ayrıca, Moskova tarafından yönlendirilen Avrasyacı projenin gerçekleştirilmesi sonucunda, Hindustan da Federasyona dönüştürülecek ve bu Federasyonun yapısında, Sikhler ve Müslümanlar dahil olmak üzere, tüm dini ve milli azınlıkların ilgileri hesaba alınacak ve Hindustan toplumunun bütün çeşitliliği ve komplikeliği muhafaza edilecektir.
Moskova-Ankara aksı
Rusya-Orta Asya kuşağının entegrasyonunda Rusya’nın en önemli ortağı Türkiye’dir. Bu ülke kendisi, çok “avrasyacı” özelliklere sahiptir. Batılı ve doğulu eğilimler burada çok derin olarak birbirine geçmişlerdir. Türkiye, kendisinin Avrupa Birliğinden medeniyet farkını ve bölgede kendi ilgilerinin özelliklerini gittikçe idrak ediyor. Küreselleşme ile birlikte gelen egemenliğin kaybetme tehlikesini de anlıyor. Bunun için Rusya ve İran şahsında yeni stratejik müttefiklerinin arayışı çok güncel olmağa başlıyor. Ancak çok kutuplu dünya projesinin gerçekleştirilmesi durumunda Türkiye kendi şahsiyetini ve özgünlüğünü savunabilir. Türküye’deki çeşitli kuvvetler – layik devletçiler ve solcular, dini daireler, askeri yönetim – herkes kendi mantığına takip ederek aynı sonuca varıyorlar. Ne olursa olsun, Moskova-Ankara aksı, geçmişte yaşanan düşmanlığın uzun dönemlerine rağmen, yavaş yavaş çok muhtemel bir jeopolitik gerçek oluyor.
Kafkasya fonksiyonları
Kafkasya, Avrasya entegrasyonu için ağrı noktasıdır, çünkü bu bölgenin kültür ve etnik mozaikliği bu bölgeyi çok kolayca yüksek gerilim alanına dönüştürür. Bu özellik, Avrasya’da entegrasyon sürecini engellemeye çalışan güçlerin tarafından kullanılır.
Kafkasya’da çeşitli medeniyetlere ve devletlere ait halklar beraber yaşıyorlar. Bu alan, entegrasyon laboratuvarı gibi çalışlmalıdır, çünkü Kafkasya için uygun bir Avrasyacı federasyon modeli uygulanacaksa ve kendi iyi taraflarını gösterebilecekse, bu model bütün Rusya-Orta Asya bölgesi için kullanılabilecektir. Avrasyacılık görüşüne göre Kafkasya sorunları, monoetnik (tek milletli) devletlerin yapılmasıyla çözülmez, Kafkasya milletleri zorla şu ve şu devletlere zorla dağıtılmaz. Bunların yerine Kafkasya’da, stratejik meridyen kuşağı kapsamında, milletlerin etnik, kültürel ve dini özelliklerini hesaba alan esnek bir Kafkasya federasyonu kurulması gerekiyor.
Bu durumda entegrasyon projesinde, bir taraftan Moskova ile Kafkasya başkentleri (Moskova-Bakü, Moskova-Erivan, Moskova-Tiflis, Moskova-Mahaçkala, Moskova-Groznıy), diğer taraftan ise Avrasya projesine göre Rusya müttefikleri ile Kafkasya başkentleri arasında (Bakü-Ankara, Erivan-Tehran v.b.) arıaksların sistemi meydana gelecektir.
Orta Asya için Avrasyacılık planı
Orta Asya, BDT yerinde kurulması gereken Avrasya Birliği kapsamında Rusya ile stratejik ve ekonomik bloka entegre ediecektir. Bu arada Orta Asya’nın fonksiyonu, kıtasal İslam ülkeleri (İran, Pakistan, Afganistan) ile Rusya arasında yaklaşma alanı olmaktır. Bunun için Orta Asya sektörünün bünyesinde baştan beri çok vektörlü entegrasyon imkanları öngörülmelidir. Kültür, ekonomi, enerji kaynakları, stratejik güvenlik sistemi gibi konularda Orta Asya’nın en önemli ortağı Rusya olacaktır. Başka konularda ise Türk ve İran dünyası, veya daha geniş olarak Müslüman dünyası ile ilişkiler daha önemli olacaktır.
Avrasyacılık, post-sovyet alanının entegrasyonudur
Avrasya Birliği
Avrasyacılığın daha dar anlamı, kısmen XX yüzyılın 20-30 yıllarındaki ilk avrasyacılar tarafından kullanılan Avrasyacılığın anlayışına benziyor. Bu anlamın özü, post-sovyet alanının entegrasyonudur.
Benzeri entagrasyonun çeşitli formları yüzyıllarca takip edilebilir: Hun imparatorluğundan ve başka Moğol, Türk ve Ari kökenli göçmen imparatorluklardan, Cengiz Han çarlığına ve ondan sonraki “ordu” denilen devletlere kadar. Daha sonra entegrasyon fonksiyonunu Ortodoks Çarlık Rusya ve SSCB devralmışlardır. Her sonraki devlet förmülü, somut bir aşamanın tarihsel özelliklerini yansıtıyordu.
Entegrasyon işine devam eden bugünkü Avrasya Birliği, özel felsefe modelini kurmuştur. Bu model hem demokratik prosedürlerine, milletler haklarına saygı gösteriyor, hem de entegrasyonun tüm katılımcılarının kültür, dil ve etnik özellikleri için çok ince ve titiz yaklaşımları gösteriyor.
Avrasyacılık bu açıdan, demokratik, zorlamasız ve gönüllü esaslarda, herhangi etnik veya din grubunun egemenliği olmadan, post-sovyet alanın entegrasyonunun felsefesi olarak değerlendirilebilir.
Astana, Bişkek ve Duşanbe - entegrasyon motorlarıdır
Post-sovyet alanının entegrasyonuyla ilgili olarak, Orta Asya’daki BDT devletlerinin farklı görüşleri vardır. En aktif olarak bu fikir Kazakistan tarafından destekleniyor. Başkan Nazarbayaev, Avrasyacılığın samimi ve aktif taraftarıdır.
Aynı derecede olumlu olarak bu projeye Kırgızstan ve Tacikistan bakıyor, fakat bu ülkelerin liderleri Nursultan Nazarbayev kadar girişken ve enerjik değildirler.
Taşkent ve Aşkabad
Özbekistan ve özellikle Türkmenistan Avrasya entegrasyonundan biraz uzakta kalıyor, yeni kazandıkları milli devletlerden maksimum olumlu sonuç çıkarmaya çalışıyorlar. Ama küreselleşme projeleri aktivize edilince bu devletler de bir şeçim yapmak zorunda kalacaklar: milli devleti kaybederek, Amerikan liberal değerlerin hakimiyeti altındaki küreselleştirilmiş dünyada eritilmek veya Avrasya Birliği içinde kendi kimliğini ve özgünlüğünü saklamak. Büyük ihtimalle, bu alternatifi değerlendirerek, adı geçen ülkeler ikinci varyantı seçecekler. Bu seçim, Türkmenistan’ın ve Özbekistan’ın coğrafik yapısı ve tarihi bakımından doğal ve mantıklı olacaktır.
Güney Kafkasya Devletleri
Erivan, Avrasya Birliğine her zaman ilgisini gösteriyor. Ermenistan müslüman ülkeleri arasında kalınca, Rusya’da destek bulmaya çalışıyor. İlginçtir ki, Tehran da Güney Kafkasya’da müttefiği ararken etnik ve dil olarak yakın olan Ermenleri tercih ediyor. Dolayısıyla biz, entegrasyon için olumlu olan etkenler olarak kabul edilmesi gereken Moskova-Erivan ve Erivan-Tehran iki tane yarıeksen hakkında konuşabiliriz.
Bu arada Bakü tarafsız pozisyonu tercih ediyor. Fakat Ankara Avrasyacılığa ciddi olarak yönelirse, Azerbaycan pozisyonu da hemen değişecektir. Kültür yapısı ve mentalitesi bakımından Azerbaycan, dinci İran’dan ve laik Türkiye’den bile, post-sovyet Rusya, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine çok daha yakındır.
Gürcistana gelince, birkaç sebepten dolayı bu ülke, entegrasyon için en büyük sorundur. Gürcü devletin mozaik karakteri, yeni milli devlet kurulması için ciddi engeldir. Milli azınlıklar (Abazya, Güney Osetiya, Acaristan) çok sert ve olumsuz tepki gösteriyorlar. Ayrıca Gürcistan, bölgedeki devletlerden sağlam bir ortağı bulamıyor, ve Moskova’ya karşı denge ararken ABD ve NATO şahsında müttefikleri bulmaya çalışıyor. Onun için Gürcistan’da genel Avrasya sürecinin altına cok sakıncalı stratejik bomba gömülüyor. Bu durum, yalnızca Atlantikçilikle hiç alakası olmayan, tamamiyle Avrasyacı olan Gürcü Ortodoks kültürü, Gürcü toplumun gelenekleri vasıtasıyla düzeltilebilir.
BDT İslav ülkeleri – Ukrayna ve Beyaz Rusya
Avrasya Birliğinin başarılı olarak kurulması için bu projenin Kazakistan ve Ukrayna tarafından desteklenmelidir. Moskova-Astana-Kiyev üçgeni, yeni konstrüksiyona dayanıklık ve sağlamlık verebilecek konfigürasyondur.
Bunun için Avrasya entegrasyonu projesine Kiyev’in katılması, bütün bu girişimin en önemli görevidir. Rusya ve Ukrayna’yi birbirine yaklaştıran çok şey var: kültür, dil, etnik yakınlığı, din. Ukrayna bağımsızlığının baştan beri Rus karşıtı ve vurgulanmış dezentegre karakteri olmasına rağmen, Avrasya projesini gerçekleştirirken biz, azami bir derecede iki ülkeyi birleştiren ve yakınlaştıran tarafları ve açıları vurgulamalıyız.
Bu süreçte global stratejik nedenlerden dolayı Doğu Avrupa’da uyum sağlanmasında ilgisi olan Avrupa Birliğinin ülkeleri olumlu rolü oynayabilirler. Moskova ile Kiyev arasında yakınlaşma, Avrupa’ya karşı olan hareket değil, iki İslav ülkelerin Avrupacılık siyasetinin ifadesi olarak değerlendirilmelidir.
Ukrayna hakkında dediğimiz, tam olarak Beyaz Rusya için de geçerlidir. Bu ülkede entegrasyon eğilimleri daha nettir. Fakat Beyaz Rusya’nın stratejik ve ekonomik statüsü, Avrasyacı proje için Astana ve Kiyev pozisyonları kadar kritik önemli değildir. Üstelik Moskova-Minsk aksının başka entegrasyon akslarından üstün tutulması, bazı durumlarda entegrasyon sürecine zarar bile verebilir. Bunun için Rusya ile Beyaz Rusya birbirine yakınlaşması Avrasya sürecinin başka vektörlerle dengeli olması lazımdır.
Avrasyacılık - dünya görüşü
Orijinal felsefe
Avrasyacılığın son tanımı, dünya görüşüdür. Avrasyacılık, orijinal bir şekilde ananecilik, modern ve post-modern elemanlarını birleştiren bir siyasi felsefedir.
Bu felsefe, kültürel kökenlerden koparılmadan sosyal ve teknik modernizasyonun gereğini kabul ederek, geleneksel toplumun prensiplerine özel bir değer veriyor, ve kendisinin fikir programını post-modern denilen post-endüstriel bilgisel (enformasyonlu) topluluk durumuna adapte etmeye çalışıyor.Post-modern, anane ile modern dünya arasındaki karşıtı yok eder. Fakat atlantist şeklindeki post-modernizm, onları ilgisizlik ve manalarının tükenmiş olması açısından denkleştiriyor. Avrasyacı postmodern ise tam ters olarak, ananenin modernle ittifakın kurulması, gelişmeye ve yaratıcılığa iyimser ve etkili bir itki olacak diye inanır.
Avrasyacılık felsefesinde, Aydınlık çağında kaldırılan, kovalanan, zorla unutturulan din, millet, imparatorluk, kahramanlık, ayın, ibadet, adet, rivayet, efsane gibi şeyler yeniden kendi meşru yerlerini alıyorlar. Aynı zamanda modern’den teknolojik atılım, ekonomik gelişme, sosyal adalet, emek kurtuluşu v.s. olumlu elemanlar kabul edilir. İhtilaflar tek uyumlu ve orijinal teorinin parçalari olup çözülür. İnsanlığın ebedi problemlerin halledilmesi için yeni taze fikirler ve çözümler yaratılır.
Avrasyacılık - açık felsefedir
Avrasyacılık felsefesi, açık felsefedir, her hangi dogmacılık ona terstir. Onun zenginleştirme kaynakları çok çeşitli olabilir: din tarihi, sosyolojik, etnolojik, jeopolitik, ekonomik, coğrafik, kültürel, bir de çeşitli stratejik ve politolojik araştırmalar v.s.. Avrasyacılık, felsefe olarak her ayrı kültürel ve lisani ortamda farklı ve özgün bir şekilde geliştirilebilir. Rusların avrasyacılığı kesinlikle Fransızların veya Almanların avrasyacılıklarından farklı olacak, Türklerin avrasyacılığı İranlıların avrasyacılığından farklı olacak. Aynı zamanda bu felsefenin esas noktaları ve çizgileri sabit kalacaktır.
Avrasyacılık ana noktaları ve çizgileri
Avrasya felsefesinin esas röper noktaları aşağıdaki gibidir:
- herkes için zorla kabul ettirilen ideolojinin hakimiyeti karşısında (bizim durumumuzda ilk sırada amerikan liberal demokrasiye karşı) differensasyalizm (çeşitçilik), değer sistemlerinin çokçuluğu;
- geleneksel toplumların kültürlerinin, adetlerinin ve dinlerinin yok edilmesine karşı ananecilik;- hem burjuvazi milli devletlere, hem de “dünya hükümetine” karşı kıta devleti;- “altın milyar”hakimiyeti ve “zengin Kuzey”in yeni sömürgecilik politikasına karşı milletlerin haklarının konsepti;- milletlerin kişiliksizleştirilmesine ve yapma sosyal-politik konstrüksiyonlarda milletlerin yok edilmesine karşı milletin (etnosun) tarih öznesi olarak kabul edilmesi, milli özgünlüklerin savunması;
- sömürge, kaba çıkarcılık mantığı ve insan tarafından insanı aşağılamaya karşı sosyal adalet ve emek insanlarının dayanışması.