İşte Rusya'nın İdlib teklifi
Suriye ve Astana üçlüsünün (Türkiye, Rusya, İran) başarıyla yürütüp bir noktaya getirdiği süreç, İdlib’de sıkıntılı geçiyor. Dugin, bu sıkıntıların Rusya’da nasıl algılandığını ve Moskova’nın çözüm önerilerini makalesinde ortaya koyuyor:
PLANIN İKİNCİ BÖLÜMÜ: POLİTİKA
ŞAM’ın IŞİD’e ve Katar, Suudi Arabistan ve dolaylı olarak da ABD ve İsrail’in desteğine dayanan selefi gruplar arasından daha ciddi düşmanlarına karşı kesin zaferini kazanmasının ardından trajik ve kanlı Suriye Savaşı’nda muzaffer olan güçlerin, yani Rusya, İran ve Türkiye’nin önünde yeni sorunlar belirdi.
Önceden her şey az ya da çok anlaşılır ve net iken (ana hedef radikal İslamcıların direnişini kırmak idi, bununla birlikte Türkiye açısından esas tehdit Esad’a da muhalif, ABD, İsrail ve Avrupa rejimlerine dayanan bölücü Kürt gruplardı), bugün durum daha karmaşık bir hal aldı.
Her şeyden önce ihtiyaç, geleceğin Suriyesinin siyasi çözümü. Muzafferler koalisyonunun tamamı, Esad, Rusya, Türkiye ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğü adına hareket etti. Bu, ABD’nin bölgenin sınırlarını yeniden çizme planlarına, Büyük Ortadoğu Projesi’ne bir yanıttı. Muzafferlerin planının birinci askeri kısmı tamamlandı.
Şu an gündemde ikinci siyasi kısma geçiş var. Ancak burada sorunlar, daha az değil, hatta daha fazla olacak.
İDLİB - MİHENK TAŞI
Bugün Suriye’nin jeopolitik tablosu şöyle: Şam ve onun en yakın müttefikleri Rusya ve İran, ülkenin batısındaki bölgenin büyük kısmını ve merkezi kontrol ediyor.
Hâlâ resmi olarak Esad’a düşmanca yaklaşan Türkiye, kuzeybatıda etkisini güçlendirdi. Türkiye, Ankara’yla stratejik ortaklık hedefini güden ve ayrıca Kürtleri İsrail ve Batı’nın etkisinden çıkmaya ve Şam’la yakınlaşmaya zorlayan Rusya’nın sessiz onayıyla hareket ediyor.
Tam da bu nedenle Esad’ın Türk Ordularının ülkede bulunmasına karşı protestoları oldukça yumuşak tonda kalıyor. Kürtler, önceden olduğu gibi ülkenin kuzeybatısını, Fırat’ın doğusunu kontrol altında tutuyor.
Bölgelerinde askeri üsler konuşlandırmış olan İsrail ve ABD’nin desteğine dayanıyorlar. Kürtler, Arap çoğunluğun yerleşik olduğu geniş bir alanın da kontrolünü ele geçirmiş durumda. Bu da yeni bir siyasi gündeme yol açıyor. Bununla birlikte Kürtler, Türkiye’ye keskin bir düşmanlık besliyor ve ABD’ye dayanmaya devam ediyor, Şam ve Moskova’yla diyalog kurmak istemiyorlar.
ABD, Suriye’nin güneydoğusunda (El Tanf üssü) radikal İslamcıları da destekliyor. Ancak şu an temel sorun, İdlib ve çevresindeki bölge. Bu bölge, müttefikler arasında, hepsinden de önce Rusya ve Türkiye arasında ciddi karşıtlıklar doğuruyor.
Ancak İdlib sorununun çözümünden sonra final aşamasına, yani Kürt meselesinin çözümüne ve Suriye topraklarından Amerikan birliklerinin çıkması talebine, ardından da son ayarlara, yani geleceğin Suriyesinin siyasi modelinde uzlaşmaya geçilebilir. İdlib, bu noktada geleceği belirleyecek olan mihenk taşıdır. Bu aşama geçildiği zaman durum çok daha açıklık kazanacaktır.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ÇIKARLARI ÖNÜNDEKİ ENGEL: İDLİB
İdlib sorunu, Erdoğan’ın kendini, belli bir modelin oluşmasıyla bu bölgede ortaya çıkan Esad muhalefetinin bir parçasının garantörü olarak görmeye devam etmesinden kaynaklanıyor.
Aslında bu durum geçmişi, Erdoğan’ın radikal İslamcılarla yakın işbirliği içinde kendi politikalarını inşa etmeye çalıştığı, ancak daha sonra Avrasya ekseniyle yakınlaşmak için vazgeçtiği dönemi yâd etmek gibi oluyor. Ankara, Türk politikasının temel çizgisiyle her geçen gün daha da çelişse de hâlâ kendini bu bölgedeki silahlı grupların durumundan sorumlu görüyor.
SİLAHLI GRUPLARA DESTEK TÜRKİYE’Yİ REHİN ALIYOR
İdlib’deki silahlı grupların temel desteği, ABD ve İsrail’den geliyor, yani Türkiye’nin PKK’yla cepheleşmesinde karşı karşıya geldiği güçlerden...
Bunların da ötesinde ABD’nin FETÖ’nün darbe girişimindeki rolü Türk kamuoyu tarafından gayet iyi biliniyor, ayrıca Trump döneminde Türkiye’nin ABD ve NATO ülkeleriyle ilişkileri derin bir krizden geçiyor.
Bu şekilde Erdoğan’ın İdlib’deki silahlı gruplara destekten vazgeçmemesi, bizzat kendisiyle ve bütün yürüttüğü politikalarla jeopolitik bir çelişme gösteriyor.
Bu durum, Rusya’yla büyüyen bir gerginlik yaratıyor ve geçen günlerde Rus noktalarının İdlib tarafından ateşe tutulması gibi yeni kışkırtmalara davetiye çıkarıyor.
Bunun dışında bu politika, Türkiye’yi başkalarının oyununda rehin ediyor, Şam’la ilişkilerin düzeltilmesinin, esasında Türkiye’nin Suriye’nin siyasi geleceğinin belirlenmesinde faal rol alabilmesinin önüne ek engeller çıkarıyor.
Ve son olarak da Türkiye, İdlib’de bizzat Suriye’nin kuzeydoğusunda savaştığı güçleri desteklemiş oluyor.
HTŞ, PKK’YLA TÜRKİYE KARŞITI AĞIN İÇİNDE
Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, şu an İdlib’de Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) grubu güçleniyor.
Bu grup, sadece Türkiye’nin güdümünde olmamanın ötesinde PKK’yla Türkiye karşıtı stratejik ilişkiler ağının içinde yer alıyor.
Erdoğan, İdlib’deki silahlı grupların garantörü olmaya devam ederek HTŞ’nin, yani doğrudan düşmanlarının elini güçlendiriyor.
Rusya’yla ilişkilerin zora girmesinden bahsetmiyoruz bile. Meseleyi, İdlib’deki silahlı gruplar içerisinde oldukça fazla sayıda bölücü Uygur güçlerinin bulunması da zorlaştırıyor.
Bu durum, Sincan’da ABD ve Suudi destekli bölücü Uygur sorunuyla mücadele eden ve bu konuda oldukça hassas olan Çin’in de dikkatinden kaçmış değil.
Bu durum Rusya’yı sadece Suriye’de kendinden uzaklaştırmayacaktır, ayrıca bunun Moskova-Ankara arasındaki ikili ilişkilere de yansımaları olabilecektir.
Çin tarafından da bakıldığında Türkiye, ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin bir parçasıdır. Sözün özü İdlib, Türkiye açısından sadece Suriye çatışması çerçevesinde yerel bir mesele değil, genel sonuçlar doğurabilecek genel bir konudur.
İDLİB MESELESİ DOĞU AKDENİZ’DE DE TÜRKİYE’YE ENGEL
Şu an Türkiye için stratejik açıdan Doğu Akdeniz’de destek bulmak hayati bir önem arz etmektedir. Bu bölgede ABD, İsrail ve Güney Kıbrıs’la ilişkiler keskin bir şekilde kötüye gitmektedir. Ankara’nın müttefiklere ihtiyacı vardır, bu müttefikler de Suriye ve Mısır’dan başkası değildir. İdlib meselesi, bu noktada da engel oluşturmaktadır.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ
Türkiye, İdlib sorununu çözmeden, Şam, Moskova ve Tahran’la uyumsuz kalarak jeopolitik amaçlarını gerçekleştirmek konusunda ilerleyemeyecektir.
Bu politika, Kürt ayrılıkçılığına yarayacak, ABD ve İsrail’in elini güçlendirecektir. HTŞ’nin büyümesi ve genel olarak Amerikan varlığı, yakın gelecekte tamamen Rusya’ya yönelik yeni provokasyonlara yol açabilecek, uçak kriziyle savaşın eşiğine gelinmesinden sonra büyük emeklerle sağlanan barışı ve Rusya-Türkiye stratejik ortaklığını yeniden tehlikeye atabilecektir.
Geçmişte Rus uçağının vurulmasının, darbe girişiminin ve kendi ‘proxy’si FETÖ’nün eliyle Erdoğan’ın öldürülmesi girişiminin arkasında bulunması gibi ABD’nin bugün hedefi tam da budur.
İdlib, artık bugün ciddi bir sorundur, yarın ise Türkiye açısında çok daha zararlı hale gelebilir. Bu sorunun çözümü vardır.
Eğer Türkiye’nin kontrolündeki gruplar silah bırakırsa, bunun karşılığında da Şam ve Moskova af garantisi verecektir.
Böylece direniş, sadece Türkiye’ye düşman güçlerin etrafıyla sınırlanacaktır. O andan itibaren onlar tarafından gelecek her türlü provokasyon Erdoğan’ı bağlamayacak, bunu takiben sorunun çözümü kolaylaşacaktır. Bu, Türkiye’yle stratejik işbirliğini geliştirmek için Rusya’nın beklediği ilkesel adımdır. Bunun olumlu yansımaları Türkiye-Çin ilişkilerinde de hemen kendini gösterecektir. Bu yeni koşullarda Şam’la işbirliğine Türk askeri çevrelerinin, özellikle de Deniz Kuvvetleri’nin sıcak baktığı bir sır değildir.
Ve en önemlisi: İdlib sorununu çözüp Türkiye, yeni koalisyonun tam ve en önemli üyesi olabilecek, bu koalisyonun ortak çabalarıyla sonraki etabın temel sorununu çözebilecektir: Kürt meselesi ve Fırat’ın doğu kıyısındaki bölgenin kaderi.
Suriye, Türkiye, Rusya ve İran tek bir cephe hattından kendini gösterdiğinde ayrılıkçı Kürtler ve destekçisi ABD ve İsrail zor duruma düşecektir.
Bu, mat etmese bile Büyük Ortadoğu Projesi ve onun parçası "bağımsız Kürdistan"a en belirleyici darbe olacaktır.
İDLİB SORUNU AŞILINCA ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ
İdlib sorunu aşılınca bütün dikkatler kuzeydoğuda toplanır ve eğer ortak bir konum belirlenirse ne hukuki ne askeri şekilde hiçkimse Suriye trajedisinin nihai çözümünün ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden tesisinin önünde duramaz.
Üstelik tam da o zaman savaş sonrası geleceğin projesi oluşturulur ve böyle bir proje Suriye’deki kanlı iç savaşa yol açanlar, yani Arap dünyasını kana boğmaya çabalayan küreselci stratejistler ve İsrail dışındaki tüm güçlerin işbirliğine açık olur.
Bu nedenle barışa giden yolda ve Suriye’nin kurtuluşunun önünde en büyük engel İdlib’dir.
Eğer Türkiye’de bir kısmını bölücü Kürtlerin oluşturduğu liberal Batıcı muhalefetin saldırıları altında daha zayıf bir konuma düşen Erdoğan konunun ciddiyetini anlar ve mantıklı bir karar alıp Türkiye’nin güdümündeki silahlı gurupları Şam ve Moskova’nın kesin af garantisi karşılığında silah bırakmaya davet ederse, bu sorun gayet kolay çözülür.
Erdoğan açısından Moskova’nın desteği büyük önem taşıyor ki zaten Putin’le ilişkileri gelişme gösteriyor, ancak İdlib konusu çözülmediği takdirde bu sürecin yavaşlaması ve daha az dostane bir karaktere dönüşmesi riski var. Bu tabii kimsenin beklemediği ve istemediği bir sonuç.
Erdoğan’ın kritik zamanlarda çok kez gösterdiği jeopolitik bilgeliği, konuyu çok iyi anlayacağı ve Türkiye’nin, Suriye’nin ve tüm insanlığın çıkarları için doğru kararı vereceği umudunu bizlere veriyor.