Gelecek için bir atılım: Afrika
23-24 Ekim günlerinde Rusya’nın Soçi kentinde Rusya-Afrika Ekonomi Forumu toplandı. “Barış, Güvenlik ve Kalkınma İçin” başlığını taşıyan forumda 104 ülkeden 6 bin katılımcı yer aldı. Afrika’nın, 45’i hükümet ve devlet başkanlığı düzeyinde olmak üzere, 54 ülkesinden resmî temsilciler foruma katıldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de forum çalışmalarında bulunurken birçok ekonomik anlaşmaya imza atıldı.
Rusya’da ilk defa Afrika’ya dair böylesi büyük çapta bir toplantının düzenlenmesi, Afrika-Rusya ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha da canlanacağına işaret ediyor.
Afrika-Rusya ilişkilerini ve kıtanın jeopolitiğini Moskova’nın dış politikasına yön veren isimlerden Aleksandr Dugin, Aydınlık için kaleme aldı:
Afrika kıtası, bugün hep daha fazla ilgi odağı oluyor. Bir yandan açlığın ve yoksulluğun yaşandığı, hayatını sürdürmek için en ilkel araçlara bile ihtiyaç duyulan insanlığın bu fakir bölgesi, Avrupa’yı ve dünyanın diğer refah bölgelerini kaplayan bir göç dalgası yaratıyor. Diğer yandan Afrika, sayısız doğal zenginliklerin kaynağı, yüksek demografik yapıya ve hala değerlendirilmemiş toplumsal ve kültürel imkânlara sahip bir bölge.
Bununla birlikte Afrika’da hala sömürgecilikle bağlantılı sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Sömürgecilik, siyasi anlamda aşılmış olsa da (bugün Afrika ülkelerinin hepsi bağımsız devlete sahip), bilinç, kültür, toplum ve eğitim düzleminde varlığını sürdürüyor. Afrika’nın kendisine hala yabancıların, sömürgecilerin gözünden bakması, bu sorunları olduğundan daha da keskinleştiriyor. Afrika, kendine gelemiyor, neyi nasıl yapması gerektiğini bilemiyor.
Bunların haricinde diğer uygarlıkların Afrika’ya ilgisi de artıyor. Batı (özellikle Fransa ve kısmen İngiltere), eskiden olduğu gibi Afrika ülkelerini doğrudan olmasa da ekonomik ve kültürel anlamda kendi “sömürgesi” olarak görmeye devam ediyor. Afrika’ya artan ilgiyi dünyanın ikinci ekonomik gücü olan ve liderliğe hazırlanan Çin’de de görüyoruz. Afrika’ya Rusya da geri dönüyor.
ÇOK KUTUPLU DÜNYADA AFRİKA
Bugün gözlerimizin önünde tek kutuplu dünyanın son bularak çok kutuplu düzene geçilmesi, kaçınılmaz olarak Afrika halklarını ve devletlerini de etkileyecektir. Çok kutuplu bir dünyada, tek bir küresel aktör değil, birkaç tane olacak. Her kutup, birkaç devleti kendine çekecek ve bu şekilde çok merkezli bir dünya düzeni oluşacak
Bugün bu kutupları şöyle sıralayabiliriz:
1. Batı ülkeleri (ABD ve AB’den oluşan bu kutup, adım adım bağımsız iki ayrı kutup olma yolunda ilerlemektedir.)
2. Rusya, stratejik potansiyeline, doğal kaynaklarına, topraklarına ve siyasi geleneğine dayanarak egemenliğini pekiştirmekte ve farklı Avrasya devletleri ve halkları için çekim merkezi haline gelmektedir.
3. Çin, dünyanın en başarılı ekonomisine sahiptir ve özellikle “Bir Kuşak Bir Yol” projesi çerçevesinde komşu bölgelerde etkisi artmaktadır.
Bu üç (hatta Avrupa’yı da sayarsak üç buçuk) kutup sayesinde çok kutupluluk özünde artık varlığını ortaya koymuştur. Sırada hızlı büyüyen ekonomisi, devasa uygarlığı ve nüfus gücüyle Hindistan var. Ayrıca İran, Türkiye, Pakistan ve Suudi Arabistan da artık büyük İslam coğrafyasının bağımsız kutupları olarak değerlendirilebilir. Devamında mantıken Latin Amerika ve Afrika gelecektir.
Böylece, çok kutuplu bir dünyada, bir bütün olarak Afrika, bağımsız bir jeopolitik birim, bir medeniyet, geniş bir coğrafi alan olarak bir kutbun özelliklerine sahip olabilir.
Çok kutuplu bir dünyada, Afrika ya birleşecek ve daha sonra çok kutuptan biri olacaktır ya da parçalar halinde farklı kutupların yörüngesine girecek ve bu şekilde bir dereceye kadar sömürgeci tarihi farklı bir çerçevede devam edecektir.
PANAFRİKA DÜŞÜNCESİ
Çok kutuplu dünyada Afrika, birliğe doğru ilerlemelidir. Afrika’nın geleceğinin ana ekseni de budur. Bu birliğin başarılması için de Afrika medeniyetinin temel parametreleri oluşturulmalı ve Panafrika düşüncesi formüle edilmeli.
Bu anlamda somut bazı projeler mevcut. Bunların başında Güney Afrika’yı Mısır ve Somali’yle, Batı Afrika’yla birleştiren iki Transafrika demiryolu inşası geliyor. Tek para birimi bölgesinin kurulması ve Panafrika iş bölümü modeli birkaç kez gündeme gelmişti. Bu anlamda Güney Amerika ülkelerinin entegrasyonu, AB, Çin’in “Tek Kuşak Tek Yok” stratejisi ya da Avrasya entegrasyonu tecrübesi örnek alınabilir. İslam İşbirliği Teşkilatı ve de Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) de faydalı örneklerdir.
Bu tür projeler, teorik olarak tek kutuplu dünyada da uygulanabilir. Fakat o zaman Batı ülkelerinin kuralları, normları, standartları ve metotları belirleyici olacaktır. Ancak çok kutupluluk, Batı standartlarının, ideolojisinin, kültürünün, ekonomisinin, ahlakının tekrar edilmesini zorunlu kılmamaktadır. Tam tersine kendi tarihine, geleneklerine ve kimliğine dayanan kriterlerden hareket edilmesini öngörmektedir.
DEKOLONİZASYONUN ZORUNLULUĞU
Afrika düşüncesinin geliştirilmesi ve Afrika uygarlığının kimliğinin temellendirilmesi, öncelikli olarak derinlemesine bir dekolonizasyona ve bilinçlerin sömürgecilikten kurtulmasına ihtiyaç duymaktadır. Afrika ülkeleri, 20. yüzyılda siyasi bağımsızlığa kavuştuktan sonra, tam bir özgürlüğe sahip olamadılar, Afrika toplumlarının eski sömürgecilerine siyasi, ekonomik, kültürel ve teknolojik bağımlılığı devam etti.
Afrika halkları, hala kendilerine Batı’nın gözlüğüyle bakıyor, onu taklit etmeye çalışıyor, ya da doğrudan göç yoluyla oraya yerleşiyor, ya da ona sömürgecilerin siyasal sistemleriyle karşı çıkmaya çalışıyor. Temel çıkmaz buradan kaynaklanıyor.
Tam da burada her alanda, ekonomide, kültürde, eğitimde vb.’de kendine özgü siyasal Afrika düşüncesi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Afrika, kendi kimliğine dönmeli ve geleceğinin inşasında bunu temel alarak Afrika yolunu benimsemeli.
RUSYA'NIN ROLÜ
Çok kutuplulukta Afrika, teorik olarak diğer kutuplarla her türlü ilişki içine girebilir. Burada belirleyici kriter, özgür irade ve diğer medeniyetlerle kurulan her somut ilişkide çıkar dengesinin bağımsız bir şekilde belirlenmesi olacak.
Bu anlamda geleceğin büyük Afrika coğrafyası, Batıcı ya da Batı karşıtı, Çin yanlısı ya da Çin karşıtı, Rusya yanlısı ya da Rusya karşıtı, İslamcı ya da İslam karşıtı vb. olmak zorunda değil. Ancak Afrika halklarının çok kısa sürede sömürgecilik travmasından tamamen kurtulamayacağı ve bu nedenle Batı ile ilişkilerin bir süre daha acı verici olmaya devam edeceği açık.
Bu nedenle, sömürge sonrası ataletten kurtulma öncelikli önem taşımaktadır. Dekolonizasyon ne kadar derin olursa, Batı ile olan mesafe o kadar uzun kalacaktır. Bu nedenle, sömürgecilik karşıtı mücadele yeni bir düzeyde, dünya görüşü, kültürel, uygarlık ve ekonomik düzlemde, bir süre daha güncelliğini koruyacaktır.
Çin, zaman zaman kendine özgü sosyal çevresini, kültürlerini ve ekolojik dengesini hesaba katmasa da günümüz Afrika’sına her şeyden önce ekonomik modeller getiriyor. Aynı zamanda, Çin pratik olarak hiçbir ideolojik etkiye sahip değil; bu da Afrika ülkelerinin onunla pragmatik ve rasyonel bir biçimde, esas olarak ortak çıkarlar temelinde, ilişki kurmasını sağlıyor.
İslam dünyası ise tam tersine Sahra-ötesi Afrika’ya derinlemesine nüfuz ederek, geleneksel olarak kültüre, dünya görüşüne ve ideolojiye faal bir şekilde etki etmektedir. Bu ise sadece dini değil, ayrıca siyasi ve sosyal alanlarda da belirleyici olmaktadır. İslam, Hristiyanlık gibi, bazı Afrika halklarının ve kabilelerinin dini kimliğinin bir parçası haline gelmiştir ve bu, dikkate alınmalıdır. Ancak aynı zamanda, İslam’ın yayıcıları da Afrika halklarının geleneklerine daha fazla hassasiyet göstermelidir.
Hindistan’la, Hinduların çoğunluğu oluşturduğu Mauritius adası hariç, çok az dini kesişim noktası vardır, ancak ekonomik bağlar tamamen uyumludur ve büyük bir sorun teşkil etmemektedir. Aynı zamanda, Afrika ve Hindistan'daki nüfus artış hızları, bu iki bölgeyi demografik açıdan dünyanın en hızlı büyüyen bölgeleri yapıyor. Bu da artan ihtiyaçlar çerçevesinde özellikle büyük ölçekli göç mekanizmalarını harekete geçirerek bir dizi sosyo-ekonomik sorunlar doğuruyor.
Rusya’nın rolüne ve Afrika’ya geri dönüşüne gelecek olursak… Rusya, hiçbir zaman sömürgeci bir devlet olmadı. SSCB’nin Afrika politikası ise esas olarak ideolojisinden kaynaklı karşılıksız yardıma dayanıyordu. Ancak çıkar gözetmeyen bu tutum, sadece komünist Sovyet yönetiminin bakışını yansıtmıyor. Zayıfları desteklemek ve ezilenlere yardım etmek Rus toplumunun genel özelliği.
Günümüz Rusya’sı da siyasi gerçeklik temelinde Rus toplumunun bu özelliklerini koruyor. Bu nedenle Rusya’nın Afrika’ya dönüşü, çok kutupluluğa, Afrika’nın bağımsız bir kutba dönüşmesine hizmet edebilir. Rusya, kendi egemenliğini ve kimliğini korurken aynısını diğer kutupların da yapmasına yardımcı olabilir.
Rusya’nın bunda maddi kârı (yeni pazarlar, doğal kaynaklar vb.) olmasının ötesinde çok kutupluluğun sağlanması, Rusya’nın kendi egemenliğini de pekiştirmektedir.
AFRİKA BİRLİĞİ VE MİLLİ DEVLETLER
Günümüz koşullarında gerçek egemenlik ancak çok kutuplu bir dünyada bütün kıta ülkelerinin ya da en azından ezici çoğunluğunun bir araya geldiği Afrika Birliği’nin kurulmasıyla kazanılabilir. Bu, uzun vadede federal bir “Afrika İmparatorluğu”nu öngörmektedir. (“İmparatorluk” ifadesinden bir imparator figürü anlaşılmamalıdır. Teknik olarak yerel toplulukların siyasal, kültürel ve toplumsal çeşitliliğini gözeten stratejik merkeziyetçiliğe vurgu yapılmaktadır.)
Fakat böyle bir entegrasyon, halihazırdaki milli devletlerin varlığını ortadan kaldırmak zorunda değildir. Panafrika Birliği, milli devletler temelinde kurulabilir. Böyle bir birlik, egemenliklerini ortadan kaldırmanın tam tersine ulusal devletlere