AVRUPA: KARA VE DENİZ ARASINDA
AVRUPA: KARA VE DENİZ ARASINDA
Irak olaylarının oluşmasından sonra siyasi analitikçilerinden bazılar, Avrupa Birliğinin iki kampa ayrışması hakkında fıkır belirtmeye başladılar. Birinci kamp ABD ve İngiltere’nin sert politikasını desteklemiştir, ikinci kamp kararlı olarak bu politikaya karşı çıkmıştır. Bazı çevreler için beklenmeyen bir olay olmuş bu ayrışma, aslında Avrupa kıtasının jeopolitik ikiliğinin klasik şemasının mantığına tamamen uygundur. Jeopolitikçiler uzun zamandan şöyle bir kaideyi farketmişler: Avrupa’nın kendi içinde iki kutbu – batı ve doğu kutupları – vardır. Bu kutuplar, K.Schmidt sözlerine göre, ‘Batı ve Doğu arasında mevcut olan dünya gerilme hattının küçük bir modelini oluşturmaktadırlar’.
Batı kutubunun çekirdeği İngiltere’dir. Bu ülke, Avrupa tarihinde siyasi, ekonomik ve fikrî modernizasyonun timsalidir. Doğu kutubunu ise Almanya temsil eder. Tarihsel olarak Almanya muhafazakarlığa ve tarihsel ananeciliğe maildir. Almanların siyasi ve ekonomik nüfuzu altında bulunan Doğu Avrupa ülkeleri, ‘Orta Avrupa’ olarak kabul edilir. İngiltere’ye yönelen devletler, ‘atlantist devletler’ olarak tanımlanır. Avrupa’nın gerilimi İngiltere ve Almanya arasında geçiyor.
Avrupa jeopolitik sisteminden ayrı ve bazı konularda tamamen bağımsız elemanı olarak Fransa kabul edilmelidir. Fransa ya kıta birleştirici bir güç olarak (Napoleon, de Golle), ya İngiltere müttefiki olarak (İtilaf Müselles) çıkabilir. Başka devletler, jeopolitik bakımdan o kadar önemli değildir. Avrupa ittfaklarına onların katılması belirli şartlara bağlıdır: Deniz etkisi İngiltere’ye yakınlaştırır, Kara güçleri ise kıta blokuna bağlar.
Avrupa devletlerinin birliğinin oluşturması, kıta kutubunun projesidir. Onun esasında Paris tarafından ‘doğu’, kıta yönelim seçeneğidir. Avrupa birliğinin özü, ‘Fransa + Almanya’ förmülüdür. Her hangi başka şeyler oldukça ikincildir.
Avrupa entegrasonu ile ilgili olarak İngiltere her zaman en azından uzak diye nitelendirilebilir. Londra sürekli olarak Avrupa’nın iç çelişkileriyle oynamaktadır. Londra; Fransa’nın politik önemi, Almanya’nın ekonomik gücü ile birleşip Fransa-Almanya ekseni ciddi olarak kuvvetlendikten sonra, eski zamanlarda olduğu gibi denize kıyısı olan ülkeleri ve Avrupa tarihinde ikinci rolleri oynayan Doğu Avrupa ülkeleri ile (Baltik deniz ülkeleri, Polonya, Romanya v.b.) ilgilenmeye başladı.
Bu durumda İngiltere, Avrupa entegrasyonu için kendi önerisini ortaya koymuyor, sadece Fransa ve Almanya’nın kıtasal entegrasyon modeline karşı oynuyor. Amerika’nın jeopolitik siparişi gerçekleşirken, ‘ikinci Avrupa’yi’ teklif etmiyor, fakat ilk ve tek Avrupa’nın oluşmasını engelliyor.
Bu önemli bir olay: Avrupa birliği jeopolitik olarak kıtasal Fransa-Almanya Avrupa’sıdır. Her hangi ‘başka Avrupa’ plan olarak bile yoktur, çünkü Avrupa’nın alternatifi, şimdi de mevcut milli devletlerin mozaiğidir.
Irak krizi bu jeopolitik çatlağın derinde olan çizgilerini ortaya çıkardı ve güncelleştirdi. Daha sakin durumda bu çatlaklar belli olmuyordu. Batılı dünya iki jeopolitik kısıma bölündü: denizli ingiliz-saksonlar - ABD, İngiltere ve Irak’a karşı saldırıyı destekleyen geçici avrupalı müttefikler, ve kıtalı Avrupa kutbu – Fransa-Almanya.
Bu zamandan itibaren; bu iki stratejik alanların her biri izafî otonomiye gidecek - stratejik, ekonomik, siyasî olarak. İki Batılı alanın kültür ve değerler sistemleri çok benzer olsa da, onların jeopolitik yönelimleri farklıdır.
Dünya güçlerinin şemalarında Rusya’nın bu şemaya katılmasının her zaman kilit önemi vardı. Avrupalılar ‘Atlantik’ten Ural’a kadar Avrupa’ (de Golle) veya daha geniş ‘Dublin’den Vladivostok’a kadar’ (Tiriar) dedikleri zaman, onlar kıtasal karasal modelini, Doğu vektöründen bahsetmektedirler. Şimdilik ‘Avrupa’ kavramı kendisi de ‘avrasyalı’ bir manayı içermektedir. Bu konfigurasyonda ‘Paris-Berlin-Moskova’ ekseni çok güncel olmaktadır.
Kesinlikle her hangi hayal olmaması lazım. Avrupa integrasyonunu yavaşlatmak veya tamamiyle iptal etmek isteyen güçler çok kuvvetlidir. Bunun için herşey aktive edilecek – deniz boyu ülkelere (İtalya, Espanya) baskı, Baltik denizinden Kara denize kadar ‘sıhhi sınır’ yapılması, özellikle Moskova ile Brukselles arasında Çeçen ve Kaliningrad problemlerle ilgili anlaşmazlıkların provokasyonu v.s.
FRANSIZ – ALMAN İMPARATORLUĞU: BURADA VE ŞİMDİ
Ocak sonunda basından sansasyonel bir haber geldi: Fransa ile Almanya tek devlete birleşmeye karar vermişler. Bu ilan iki ülkenin Avrupa Birliğindeki politik temsilcileri – alman Günter Werhaugen ve fransız Pascal Lami – tarafından geldi. Bu, gerçekten sansasyondur çünkü bugün bizler Avrupa entegrasyonunda yeni aşamaya şahitlik ediyoruz – kara Avrupa’sının aslî iki devleti politik olarak tamamiyle birleşiyor.
Jeopolitik görüşü açısından çok önemli olan politik birleşme, Almanya ve Fransa tarafından ilan ediliyor. Avrupa tarihinde bu iki ülke arasında ana jeopolitik sınır geçiyordu.
Jeopolitik açıdan Almanya, ‘kara’, ‘Doğu’ prensibidir, Avrupa içinde ‘Asya’ gibidir. Onun karşısında adalı İngiltere – deniz kutbu, ‘Batıdır’. Fransa ise geniş ‘sahil alanıdır’, kıtasal (almanyacı) ve deniz (ingiltereci) yönelimleri arasında dengede bulunmaktadır. Fransa Almanya’ya (daha önce Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na) yaklaşırsa, Avrupa bir tarafa yönelir – Doğu’ya, nach Osten; Fransa İngiltere’ye yaklaşırsa Avrupa tam ters tarafa yönelir – Batı’ya, nach Westen. Avrupa’da ‘deniz kutbu’, yani Batı prensibi baskınlaşıyor ise Almanya mağlup olmaktadır, kara prensibi baskınlaşıyor ise İngiltere mağlup olmaktadır.
İngiltere Batı’nın modern politik haritasında yalnızca ABD’nin deniz üssüdür, ada benzetmek gerekirse uçak gemisidir. Almanya İkinci dünya savaşından sonra politik ve akseri stratejik önemini kaybettikten sonra ekonomik ve finans alanlarında önem kazanıyor. Alman ekonomisi modern Avrupa jeopolitiği içinde ‘Doğu’ prensiplerini yansıtmaktadır.
Fransa ve Almanya’nın stratejik birliği, yaklaşması ve sonuç olarak tek devlete birleşmesi – Avrupa ‘avrasyacılarının’, büyük ve serbest Avrupa’nın taraftarlarının rüyasıdır. Bu, aynı zamanda hem ‘Alman milletlerinin Roma imparatorluğunun’ eski projesi, hem ‘Renovatio regnum francororum’ - ‘Frenkler krallığının yeniden kurulması’ – Otton alman imparatorların projesi, hem Roma papaslarının Katolik dünyasının canlandırılmasının gizli planı, hem Avrupa kültür ve medeniyetinin geleceğinden endişeli ‘yeni sağcıların’ umududur. ‘Fransa-Almanya Avrupa’sı’ jeopolitik projesinin çok net bir medeniyet perspektifi bulunmaktadır. Ekonomik, sosyal, demokratik fikirler ana fikrini gizlemektedir – bu birlik Avrupa Süperdevletini kuruyor. Bu devlet kendi politik ve stratejik yönelimlerini savunabilecektir, hem Avrupa’da hem de Mağrip ve Afrika’da. Çünkü Avrupa jeopolitik kanunlarına göre Akdeniz Avrupa-Afrika umumi alanı içinde ‘iç göldür’.
Fransa-Almanya Avrupa’sı, İkinci dünya savaşından sonra ilk defa özel rol oynayabilir, bu oyunda stratejik merkez ne ABD (ve İngiltere) ne Rusya’dır, Avrupa kutubudur. Fransa ve Almanya tarih boyunca bir şekilde antitez idiler. Onların birleşmesi ve bu jeopolitik sentezin gerçekleşmesi karşıtlarını aşmak anlamına gelir.
Bu durumla ilgili Rusya nasıl davranmalıdır? Avrasya jeopolitiği olası tek cevabı vermektedir: karada başlanan bu süreci biz devam ettirmeliyiz. Paris – Berlin aksı tam formuna kadar gerçekleşmeli: ‘Paris-Berlin-Moskova’. Dikkat ediniz: Avrupa’nın birleşmesi şimdi kıtasal esasında yapılmaktadır. Onun yönelimi bugünkü zayıflatılmış ve şaşırmış Rusya’ya karşı değil. Bu birlik evrensel hegemon ABD ve onun Avrupa ajanı Büyük Britanya’ya karşıdır. İlk Fransa-Almanya birliğinin de (de Golle – Adenauer) manası buna benzerdi: NATO, ABD ve İngiltere karşıydı. Kuvvetli ve bağımsız Avrupa – Rusya güvenliğinin temel taşıdır. Bu tarihsel şansı kaçırmadan bu sürece her hangi şartlarda katılmalıyız? Fransız-Alman Avrupa – Batı tarafından güvenliğimizdir, Avrasya güvenlik sisteminin kutubudur. Bu sistemin ikinci kutubu mantıklı olarak biz, kendimiz olmalıyız.
Avrupa entegrasyonu amacına ulaşırsa, bu sürece Rusya’nın büyük kaynak, stratejik ve kültür potansiyeli katılırsa, gelecekteki dünya dengeli, çok kutuplu, seçenek için çok imkan bırakan bir dünya olacaktır. Tek akslı model, amerikan küreselleşmesi yenerse, gerçek jeopolitik seçeneği, özgürlüğü ve çok kutupluluğu unutmak gerekecek.
Aynı zamanda Rusya, hangi taraf yenecek diye pasif bekleyerek zamanı kaybetmemelidir. Yeni Fransa-Almanya Avrupa’sının jeopolitik birliğiyle birlikte çok fazla anlaşmazlık ve problem meydana çıkacak, fakat bu yol kurtarıcı bir yoldur. Kıtamızın batı tarafında Fransızlar ve Almanlar Avrasya imparatorluğunun gerçekleştirilmesinin başlangıcını ilan ettiler. Biz çok dikkatli olarak bu mesajı deşifre etmeliyiz. Şimdilik Rus vatanseverler de: ‘Avrupa’ya!’ diyebilirler.