GÜVENİN BEDELİ: BATI TEKNOLOJİSİ LÜBNAN HALKINA KARŞI NASIL BİR TERÖR SİLAHI HALİNE GELDİ

27.09.2024

Lübnan'da tanık olunan trajik olaylar, küresel teknoloji ve mal alışverişinin doğasında var olan karmaşıklık ve riskleri çarpıcı bir şekilde hatırlatmaktadır. Telekomünikasyon ekipmanlarının patlamasıyla meydana gelen ve çok sayıda masum insanın şehit olması ve yaralanmasıyla sonuçlanan yıkımın kökleri daha geniş jeopolitik karışıklıklara dayanmaktadır. Bu olayın temelinde Batı ürünlerine ve bunların Siyonist varlık ve Batılı ortakları tarafından manipüle edilmesine karşı duyulan derin güvensizlik yatmaktadır. Lübnan halkı bir kez daha, Batılı istihbarat örgütleri ve şirketlerin masum insanları terörize etmek ve öldürmek için teknolojik araçları kullandıklarına dair uzun süredir var olan şüpheleri pekiştiren bir terör eyleminin yükünü çekmiştir.

Tarihsel Paralellikler

Bu son trajedi emsalsiz değildir. 1980'lerde, Lübnan ile işgalci varlık arasındaki çatışmaların en yoğun olduğu dönemde, telekomünikasyon ekipmanlarının suikast planlarında kullanıldığına dair çok sayıda rapor vardı. Lübnan'ın önde gelen direniş liderlerinden Şeyh Sobhi al-Saleh'e düzenlenen suikast bunlardan biriydi. O dönemde İsrail istihbarat teşkilatları defalarca, aslında sivil iletişim için tasarlanmış sofistike teknolojik cihazları direniş figürlerini izlemek, hedef almak ve ortadan kaldırmak için kullanmakla suçlanmıştı. Şimdi benzer suçlamalar, telekomünikasyon cihazlarının karıştığı son patlamaların yabancı müdahale ve gizli operasyonlara ilişkin eski korkuları yeniden alevlendirdiği Lübnan'da yeniden gündeme geliyor. Doktorlar, mühendisler ve güvenlik personeli gibi sıradan vatandaşlar tarafından yaygın olarak kullanılan telekomünikasyon cihazlarının patlayıcılarla donatılmış olması son derece rahatsız edici. Bu cihazlar Lübnan piyasasında serbestçe alınıp satılıyordu ve üzerinde herhangi bir oynama yapıldığına dair görünür bir işaret yoktu. Ancak patlamaların feci sonuçları, Lübnan'da kaos ve yıkım yaratmaya yönelik kasıtlı ve organize bir girişime işaret etmekte ve bu süreçte masum insanları hedef almaktadır.

Batı'nın Teknoloji Tedarikindeki Rolü

Bu trajedinin önemli bir yönü de Batılı hükümetlerin ve şirketlerin çatışma bölgelerine teknoloji tedarikinde oynadıkları roldür. Patlayan iletişim cihazları Tayvan menşeli olsa da, Batı'nın suç ortaklığının gölgesi büyüktür. Küresel operasyonları olan bir ABD şirketi olan Motorola, ürünlerinin çatışma bölgelerinde kötüye kullanılması nedeniyle daha önce de incelemeye tabi tutulmuştu. Buna ek olarak, Motorola'nın Fransız iştirakleri de tedarik zincirleri boyunca cihazların manipüle edilmesine karıştıkları için soruşturma altına alındı. Temel soru hala ortada duruyor: Bu şirketler ürünlerinin kötüye kullanılmasından ne ölçüde sorumludur? Başta Fransız firmaları olmak üzere Batılı şirketlerin, İsrail istihbarat servislerinin Lübnan ve ötesinde terör ve güvenlik hedeflerine ulaşmak için ürünlerini kullanmalarına olanak sağladıkları artık aşikârdır. Bu firmaları sorumlu tutmak için ahlaki ve hukuki bir zorunluluk vardır. Bu gibi durumlarda harekete geçmemek, bu şirketlerin ve hükümetlerin savunduklarını iddia ettikleri değerlere ciddi bir ihanet teşkil edecektir. Bilgisizmiş gibi davranmak ya da uluslararası ticaretin karmaşıklığının arkasına saklanmak yeterli değildir; hesap verebilirlik gereklidir.

Körü Körüne Güven Tehlikesi

Mevcut öfkenin temelinde Batı mallarına ve dolayısıyla Batılı hükümetlere duyulan yersiz güven yatmaktadır. İletişim cihazları gibi sivil kullanım için tasarlanmış ürünlerin doğası gereği güvenli olduğu varsayımı yerle bir olmuştur. Bu olay, daha öncekiler gibi, bu güvenin kırılganlığını ortaya koymaktadır. Fransız ve Amerikan şirketlerinin bu olaylara karışması, Lübnan halkının ve bölgedeki diğer insanların hissettiği ihanet duygusunu daha da derinleştirmektedir.

Bu trajedi, özellikle WhatsApp ve Facebook gibi Batılı medya platformlarının sivilleri tehlikeye atmak için nasıl silah olarak kullanıldığına dair daha geniş bir meselenin de altını çizmektedir. Bu platformlar görünürde iletişimi ve etkileşimi teşvik etmek için tasarlanmış olsalar da, bireyleri izlemek ve hedef almak için kullanılan araçlar haline gelmişlerdir. Özellikle Siyonist varlık, bu platformları hem direnişçilerin hem de sivillerin yerlerini tespit etmek ve kimliklerini belirlemek için kullanmakla suçlanıyor.

İletişim platformlarının manipüle edilmesi sadece mahremiyetin ihlali değildir; insan hayatına doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. Günlük iletişim için bu platformlara güvenen siviller en savunmasız olanlardır. İnsan haklarını ve teknolojik yenilikleri savunduğunu iddia eden Batı, ürünlerinin, şirketlerinin ve platformlarının Lübnan gibi yerlerde şiddet ve baskı aracı olarak kullanıldığı gerçeğiyle yüzleşmelidir. Lübnan'da yaşanan olay, hesap verebilirliğe duyulan acil ihtiyacın altını çizmektedir. Fransız Büyükelçisini çağırmak ya da Batılı hükümetlerden cevap talep etmek yeterli değildir. Lübnan halkı ve bu tür trajedilerden etkilenen diğerleri somut adımlar atmalıdır. Bu eylemlerden biri Fransız ve Batı mallarının boykot edilmesi çağrısında bulunmaktır. Boykotlar genellikle sembolik jestler olarak görülse de, bu durumda önemli bir ağırlık taşımaktadır. Tüketiciler, halkımıza yönelik şiddet ve terörizmle bağlantılı Batılı şirketlerin ürünlerini reddederek net bir mesaj verebilirler: masumların acı çekmesine daha fazla göz yummayacaklardır. Dahası, bu boykot ekonomik işlemlerin ötesine geçmeli; Batı'nın Siyonist varlığın Orta Doğu halklarına karşı yürüttüğü soykırım savaşlarına katılımına meydan okuyan daha geniş bir kültürel ve siyasi harekete dönüşmelidir.

Lübnan ve diğer etkilenen ülkeler, özellikle devam eden çatışmalar bağlamında, Batı teknolojisi ve ürünlerine olan bağımlılıklarını yeniden gözden geçirmelidir. Bu güvenin sonuçlarını eleştirel bir şekilde incelemeden Batı'ya güvenmek zaten çok kan dökülmesine neden oldu. Bu olay, özellikle siyasi ve askeri açıdan gergin bölgelerde yabancı mal ve teknolojilerin topluma nasıl entegre edildiğini yeniden değerlendirmek için bir uyandırma çağrısıdır.

Son olarak, Lübnan'da yaşananlar, Batı mallarına duyulan yersiz güvenin ve daha geniş jeopolitik güçlerin bedelini trajik bir şekilde hatırlatmaktadır. Lübnan halkı, diğer pek çok halk gibi, teknolojik manipülasyon, istihbarat operasyonları ve çoğu zaman insan hayatından ziyade kâr ve güce öncelik veren uluslararası ticaret ağına yakalanmıştır. Bu olayın spesifik detayları soruşturma altında olsa da, daha geniş kapsamlı dersler açıktır: Batı ürünlerine körü körüne güvenilemez ve her düzeyde hesap verebilirlik talep edilmelidir. Rehavete kapılmanın zamanı geçmiştir. Lübnan halkı ve benzer trajedilerden etkilenen herkes, kendilerine karşı kullanılan mal ve teknolojileri reddederek kaderlerinin kontrolünü ele almalıdır. Şiddet döngüsü ancak birleşik ve kolektif bir eylemle kırılabilir ve gerçek failler sorumlu tutulabilir.

Çeviri : Adnan DEMİR