RUSYA, DEMOKRATİK IMPARATORLUK
RUSYA, DEMOKRATİK IMPARATORLUK
‘İzvestiya’ gazetesinde basılmıştır
Tarih zaman zaman apaçık gözüken yolundan 180 derece ile dönebilir. Dün hemen hemen her şey bes belli idi, yarın da bu şeylerin çoğuna çok farklı bakmak zorundasın. Dolayısıyla şu suali sormak münasiptir: yeni yüzyılda Rusya ne olacaktır? Veya: bu ülke gerçekten lazım mı, lazım ise, kime lazımdır ve ne olarak lazımdır?
Rusya en başlangıçta imparatorluğa benziyordu. Çeşitli kabile ve halkları birleştiriyordu. Fakat bu halklar tek biçimli nüfusa dönmedi. İlk Rusya prensi Rürik zamanından şu ana kadar Rus’ - Rusya - SSCB – Rusya Federasyonu çok milletli bir devlettir. Tek bir millet, yani homojen kültür, politik, dil, sosyal birlik meydana çıkamadı. Bu, bütün imparatorlukların prensibidir – tek stratejik alan, üst seviyede entegrasyon, alt seviyede ise etnik ve kültürel çeşitlilik.
Modern asrın mantığıyla bu özelliği şöyle anlamak zorundaydık: imparatorluklar geleneksel toplulukların en eski formlarıdır. İmparatorluklar dağılınca yerlerinde milli devletler çıkıyor. Milli devlet değirmenlerinde milletler toza dönerek meydana tek biçimde vatandaşlar çıkıyor. Daha sonra bu milli devletler sosyal sınıf ve dinsel kurumlardan vazgeçip – bir anda veya aşama aşama olarak – burjuvazi devletleri oluyorlar. Zaman geçerken burjuvazi devletleri, devlet prensibinden toplum prensiplerine geçiyor. Sonuçta devlet tam olarak sosyal toplumu içinde eritiliyor – açık topluluk şartlarında.
Komünistler ve sosyalistler bu şemaya bir travmatik noktayı ekliyorlardı: onlar için burjuvazi devletten sosyal devlete geçişte devrim gereklidir. Onlar, açık topluluğa geçmekte çok acele ederek, burjuvazi devletinin çabuk dağıtılmasını öngörüyorlardı. Son senelerde bu sosyalizmin notu gündemden kayboldu.
Modern mantığına göre, Rusya imparatorluk olarak parçalanmalı, milli devlete geçmeli, etnik özelliklerini kaybetmeli, batılı zihniyeti ve ekonomisini geliştirmelidir. Sonra da Rusya’dan ne kalırsa kalsın, bunların ‘evrensel dünya’ içine entegrasonu yapılacaktır. Sovyet dönemini, tarihsel ilerleme yapılmadan dairesel bir dolaşım ve yeni imparatorluk variyantı olarak kabul edersek, biz yeniden Batılı tarih şemasını yaşamalıyız. SSCB dağıtıldıktan sonra Rusya Federasyonu esasında milli devlet yapılmalı, sonra bu devletin modernizasyonu yapılmalı, ‘sosyal topluluk’ oluşturulmalıdır. Sonra ise evrensel medeniyet içinde eritileceğiz. Modern mantığı böyledir, fakat bizim için kabul edilmezdir. Başka bir yola çıkmak için moderni tam olarak atmak lazım. Bu acayip bir şey olabilirdi, fakat yardımımıza postmodern geliyor.
Postmodern açısından Rusya hiç bir şekilde belli tarihsel şemalara göre gelişmek zorunda değildir. Her hangi bir yoldan gitme hakkı var – hem geçmişe hem geleceğe. Hiç bir yere de gitmeyebilir. Jeopolitik açısından Avrasya ittifakı da postmoderndir.
Avrasya ittifakı – pratik olarak geçilmez tarihsel engellerinden çok zarif bir şekilde çevirme hareketidir. Bize zorla kabul ettirilen mantığa göre istenmeyen hedefe hareket etmek istemeyerek, Rusya kendisinin özel mantığını kullanacaktır. Tarihsel şansımızı en doğru bir şekilde kullanmamız lazımdır.
Postmodern Rusya için eşsiz bir imkanı sağlıyor: ileri atılarak biz ‘Avrupalı Batı’nın önünde çıkıp gidebiliriz. Avrupa zor zor bu noktaya ulaşarak Avrupa birliğini kurdu. Biz ise ara aşamaları atlayarak beklenmeyen bir adım atabiliriz. Bu yollar daha hiç kimsenin tarafından incelenmemiş ve geçilmemiştir. Bu şartlara aykırıdır, ama zafer iradesi daha önemlidir.
Geçmiş yüzyılın başında biz benzer bir şey yaptık: uzun ve can sıkıcı olarak gereksiz kapitalizm kurmasından vazgeçerek komünizme adım attık. Bir formasyon atlanmıştı. Bu olayın kendisinde artık postmodern elemanı vardır. Avrasya ittifakı projesinin manası, yeni tarihsel aşamada deneyin tekrar edilmesidir. Bu kapının anahtarı ise ‘demokratik imparatorluktur’ – Avrupa birliği kadar demokratik.
Postmodern, tarihsel zamanı dondurmuştur. Amerikalı Francis Fukuyama boşuna mı ‘tarihin bitişini’ ilan etti? Fransız Jean Bodriar ‘post-tarihin’ başlanması hakkında konuşmadı mı? Onlar için bu aynı zamnda zafer ve medeniyetinin yorgunluğunun sonucudur. Bizim için – yeni stratejilere ve yaratıcı atılımlara davettir. ‘Demokratik imparatorluk’ olmak için Rusya sadece kendisine ‘evet’ demelidir. Bu da tasavvur edilebilen en aşırı postmodernist hareket olacaktır.
Aleksandr Dugin