OLİMPİYAT OYUNLARI SEREMONİSİNİN DÜŞMANCA SEMBOLLERİ
Olimpiyat Oyunlarının açılış törenindeki pek çok bariz, ucuz, ideolojik olarak önyargılı sembolizm arasında, basit bir tarihsel sembolizm olarak fark edilmeyen bir tanesi vardı.
Çift cinsiyetlilerin ortalıkta dolaşması beklenen bir şeydi. Ne de olsa, içinde bulunduğumuz çağda, yani ulusötesi burjuvazinin küresel totaliter tahakküm girişiminin ve Avrasyacılığın gelenekçi güçleri tarafından meydan okunan değerlerinin çağında, hermafroditizm sistemin ve seçkinlerin insan üzerindeki mutlak tahakkümünü gösterir: bölünmüş birey, tüm kolektivitelerden sıyrılmış, ama her şeyden önce kendi doğasından yoksun bırakılmış özne. Bu, insan doğasının yapay burjuva uygarlığı karşısındaki aşağılayıcı yenilgisinin sembolüdür. Geçtiğimiz on yıl boyunca her gün yüzleşmek zorunda kaldığımız görüntü budur. Siyasi ve toplumsal düzeyde, çok da paradoksal olmayan bir şekilde Batı'nın tüm otoriter kurum ve kuruluşları tarafından desteklenen, propagandası yapılan ve örgütlenen ve popülist ve kolektif olan her şeye karşı hedeflenen cinselliğin ideolojikleştirilmesi ve sözde devrimci doğası, yaşadığımız post-politik evrede günlük bir gerçeklik haline geldi ve totaliter bankacı küreselci elitin ve Büyük Birader'in 1 numaralı şenliğinin tören sembolizmine dahil edilmesi sadece beklenen değil aynı zamanda sıkıcıydı.
Dahası, Fransız Devrimi'nin Aydınlanma'nın materyalist değerlerini putperestlik derecesinde tanrılaştırmasıyla (Robespierre'in Akıl ve Bilim tanrıları onuruna resmen kurduğu ritüellerle kelimenin tam anlamıyla "Culte de la Raison" olarak) gösterdiği gibi, titizlikle teşvik edilen materyalist, faydacı ve pozitivist fikirlerin arkasında her zaman varlığın karşı kutbunu oluşturan metafizik bir boyut vardır - Varlık. Bu nedenle, kostümler, atlılar ve diğer teatral temsiller aracılığıyla yapılan okült ve Hıristiyanlık karşıtı semboller bile, bu belirli ayrıntıların cehaleti nedeniyle genel halk tarafından kolayca anlaşılamayabilir, ancak aynı zamanda insan varoluşunun materyalist yozlaşmasının bir uzantısı ve devamı olarak açıktır ve bu da nihayetinde İyi'nin düşmanına tapınmaya yol açar.
Çok belirgin olmayan bir sembolizm de Fransız müzik grubu Gojira'nın gösterisi sırasında başını ellerinin arasında tutan eski aristokrasi figürüydü. Kitlesel çoğunluk için bu görüntü soyut olarak tarihsel devrimci bir sembolizm olarak anlaşıldı. Devrimciliğin (ve dolayısıyla tarihsel ilerlemenin) bir göstergesi, 18. yüzyıl devrimciliğinin günümüze bir izdüşümü olarak görülüyordu. Ancak günümüzde aristokratların kesik başları devrimi sembolize etmemektedir. Tam tersine. Onlar, burjuvazinin ve modernitenin modern öncesi her şeye ve muhafaza ettiği değerlere karşı kazandığı zaferin bir hatırlatıcısıdır. Bu değerler modernitenin gelişiyle birlikte bir anda silinip gitmemiştir. Bu durum bugün Uluslararası İlişkilerde, Avrasya medeniyet-devletlerinde modern ideolojiler tarafından taşınan modern değerlerin yükü altında gömülmüş medeniyetlerin yeniden dirilişinde açıkça görülmektedir. Bu ideolojiler (mağlup olanlar), içlerinde en çok modern öncesi unsurları taşıyan ideolojilerdi ve Eski Dünya halklarının, mağlup olsalar bile ideolojik örtülerinden kurtulduklarında kültürel manevi erdemlerini bir kez daha vurgulamalarını sağladı. Sonuç olarak, bu değerler moderniteyi etkilemeye devam etmiş ve büyük ölçüde Aydınlanmanın üç ana ideolojisinin ideolojik rekabetinden geçmiştir. Bugün, liberalizmin diğer iki ideoloji karşısındaki zaferi, Batı için ideolojik düzeyde, her türlü rekabetten kurtulmuş liberalizmin artık insanları ve kültürleri materyalist totalitarizme karşı birleştirebilecek her türlü kolektif ve manevi değerden kurtarmaya yönelik nihai vizyonu ifade edebildiği Post-modernite çağına işaret etmektedir. Şüphesiz maddenin de bir değeri vardır ancak ne yazık ki bu Batı kültür paradigmasının lanetidir. Diyalektiğin eksikliği (Batı bu terimi felsefi düzeyde suiistimal etmiş olsa da). Maniheizm. Sadece siyah ve beyazı tanır. Böylece, Batı felsefesinin çarpıtılmış manevi varsayımlarının yarattığı değerlerin mutlak otoritesinden, materyalist varsayımların değerlerinin mutlak otoritesine geçmiştir. Bu şimdi doğal bir tarihsel gelişme olarak sunulmaktadır ki bu propagandif ve aptalcadır ve yalnızca siyasi ve felsefi açıdan cahil olanları etkileyebilir.
Dolayısıyla, burjuvazinin bu sembolizm aracılığıyla sunulan zaferi artık sistemdir. "Tanrı'nın İnayetiyle" olanın yerini alan baskıcı "Halkın İradesiyle-İnayetiyle" otoriter rejim, bugün insanın siyasal-toplumsal özgürleşmesi yanılsamasını vererek totalleşme eğilimindedir. Kesik bir baş sadece devrimi değil, ulusötesi burjuva elitinin "Halkın İradesiyle-Tanrının Lütfuyla" sisteminin materyalist değerlerine mutlak teslimiyeti gösterir. Karşı-devrimci bir semboldür ve bu nedenle Tarihin Sonunu ifade eden tarihsel gelişime karşıdır. Yani, burjuva uygarlığının, faydacı ve materyalist değerlerin mutlak, totaliter bir dereceye kadar hakimiyeti (rekabet olmadan tarih olmaz).
Bu sembolizmi soyut bir şekilde görmek saflık olur. Bugün egemen olanın burjuvazi olduğu düşünüldüğünde, bu sembolizmi yerleşik bir iktidara karşı devrim çağrısı olarak değil, ancak bir uyarı olarak görebiliriz. Sonuçta bu izole bir sembolizm değildir. Tüm uyanmış kalabalığı kapsayan daha büyük bir şenlik bağlamındadır ve dediğimiz gibi, olsa olsa burjuva ulusötesi iktidarının toplumlara ve insanlara dayatılmasını sembolize eder. Otoriter kurumlardan yayılan "devrim" devrim değil, halkın manipülasyonu ve boyun eğdirilmesidir. Bu sembolizm herhangi bir direniş, değişim ya da devrimi temsil etmemektedir. Bu, modern öncesi geçmişin manevi değerlerini hala içinde taşıyan herkese yönelik bir uyarıdır.
Çeviren Adnan DEMİR