Küreselcilik ve Çok Kutupluluk

17.09.2024
Aleksandr Dugin küreselleşmenin neden ırkçılık olduğunu ve çok kutupluluğun neden insanlığın kurtuluşu olduğunu açıklıyor.

Bu yazı Nicholas Rooney'nin Talking to the Wolf: The Alexander Dugin Interviews (Arktos, 2023) adlı kitabından alıntıdır.

Nicholas Rooney:

Yani sizin için çok kutupluluk, Rusya'nın hayatta kalmasını sağlamak ve Batı'nın uluslararası sistem üzerindeki kontrolünü zayıflatmak için jeopolitik bir stratejiden ibaret, öyle mi diyorsunuz?

Aleksandr Dugin:

Çok kutupluluk, kökleri özel bir medeniyete dayanan bağımsız rasyonaliteye dayalı bazı karar noktalarını tanır. Bu aşağı yukarı Huntington'ın versiyonudur, ancak ille de bir 'medeniyetler çatışması' değildir. Medeniyetler çatışması yanlış anlaşılıyor; çatışmaya davet değil... Huntington, anladığım kadarıyla, temel düzeydeki farklılıkları vurgulamaya çalıştı, ilgi alanlarındaki farklılıkları değil.

Dolayısıyla, realist gelenekte medeniyetler çatışması, egemenlik olduğunda, özgürlük olduğunda ve uluslararası ilişkilerde kaos olduğunda mümkündür. Tüm bu kavramlar uluslararası ilişkilerdeki realist teoriden gelmektedir. Klasik realizm ile medeniyetler yaklaşımı arasındaki tek fark, (klasik realizmde olduğu gibi) ulus devletlerle değil, medeniyetlerle uğraşıyor olmamızdır.

Medeniyetler burada siyasi birliğin yeni biçimleri olarak temsil edilmektedir. Dolayısıyla entegrasyon gereklidir; bizim anladığımız anlamda Avrasyacı entegrasyon, Müslüman toplum söz konusu olduğunda İslami entegrasyon ya da Avrupa entegrasyonu veya Afrika entegrasyonu. 'Medeniyetler' olarak adlandırılan büyük alanlarla uğraşıyoruz. Dolayısıyla, özgürlük ya da egemenlik konusu artık ulus devlette değil, medeniyettedir. Ancak çatışmalara gelince, savaş ihtimali var ama bu, hangi sistem olursa olsun uluslararası ilişkilerde gerçekçiliğin temel bir ilkesidir.

Bu çok kutupluluktaki yeni husus, çok daha az sayıda kutbun bulunmasıdır; yani kutuplar şu anda sahip olduğumuz ulus devlet sayısı kadar çok değildir. Uluslararası hukuk tarafından tanınan ulus devletler çok sayıdadır, ancak mevcut durumda bağımsız ve egemen bir tür kutup yaratmak için bunlardan sadece birkaçı egemenliğe talip olabilir.

Medeniyet ortak paydası temelinde bir tür uluslar üstü birlik içinde birleşmeleri gerekmektedir. Avrupa Birliği'nin kurulma nedeni ve dayandığı temel budur ve örneğin Türkiye, tüm ekonomik ve belki de siyasi ve hukuki birleşme söylemlerine rağmen neden içeriye kabul edilmemektedir. Türkiye kesinlikle farklı bir medeniyete, Avrasya medeniyetine ait. Ve bence genel anlamda çok kutupluluk bir tür anlamsal çoğulluktur. Farklı medeniyetlerin insanın ne olduğuna, zamanın ne olduğuna, mekânın ne olduğuna, evrenin ne olduğuna, iyinin ne olduğuna, açık olanın ne olduğuna, kapalı olanın ne olduğuna, insanın ne olduğuna, cinsiyetin ne olduğuna, geleneğin ne olduğuna ve modernitenin ne olduğuna dair kendi anlayışları vardır. Ve çok kutuplu bir dünya düzeni kurmak için herkesi, tüm medeniyetlerin her temsilcisini dinlememiz gerekiyor, sadece herhangi bir ülkeyi değil. Bununla birlikte, her bir medeniyetin kendi içinde de halklar ve gelenekler arasında diyalog olmalıdır.

İşte bu, çok kutuplu kültürel dünya düzeninin çokluğu ve çeşitliliğinin bir tür özetidir. Bunu tesis etmek zordur. Daha ileri bir medeniyetin değerler sistemini diğerlerine empoze etmek ya da yansıtmak çok daha kolaydır. Ancak bu ırkçılıktır ve modern küreselleşmenin en zayıf noktası da tam olarak budur. Bu gerçek anlamda bir küreselleşme değildir: insanlığın bir bölümünün tüm insanlığa yansıtılmasıdır. Batılı kısım kendisini bir tür kader olarak onaylamakta ve kendi değerlerini (iyi ya da kötü) yerküreye, gezegene yansıtmaktadır. Çok kutupluluk, diğer medeniyetlerin her şeyin temel yönlerine ilişkin kendi anlayışlarına sahip olma hakkını savunmak için buna karşı mücadele eder; örneğin terörizm, savaş, kutsallık, tarih ve belirli bir tarihsel anda kimin yanlış kimin doğru olduğu gibi.

Çeviri : Adnan DEMİR