KURALLARA DAYALI DÜZEN – ASİMETRİ EKSENİ
Üçüncü Dünya Savaşı burada, askerî, finansal ve kurumsal savaş alanlarında asimetrik bir şekilde devam ediyor ve bu savaş varoluşsal bir savaş. Batılı Hegemon, gerçekte uluslararası hukuka karşı savaş halindedir ve sadece ‘kinetik askerî eylem’ onu dize getirebilir.
Asimetri Ekseni tüm hızıyla devam ediyor. Bunlar, ABD liderliğindeki Batı kurallarına dayalı düzeni saf dışı bırakmak için küresel satranç tahtasında asimetrik hamleler yapan devlet ve devlet dışı aktörlerdir. Öncüleri ise Yemenli direniş hareketi Ensarullah.
Ensarullah kesinlikle acımasız. Sadece 10 bin dolarlık bir yerli füzeyle 30 milyon dolarlık bir MQ-9 Reaper insansız hava aracını düşürdüler.
Küresel Güney’de İsrail’e bağlı ve/veya onu koruyan ticarî gemilere ve ABD Donanması’na ait gemilere karşı gemi savar balistik füzeleri kullanan ilk ülkedir.
Ensarullah, ABD’ye destek olan diğerleri bir yana en azından ABD Donanması ile savaş halindedir.
Ensarullah, ABD Donanması’nın ultra sofistike otonom sualtı araçlarından (AUV) biri olan ve devasa bir sensör yükü taşıyabilen torpido şeklindeki sualtı drone’u 1,3 milyon dolarlık Remus 600’ü ele geçirdi.
(Sıradaki durak: İran’da tersine mühendislik mi? Küresel Güney, ABD dolarını bypass eden para birimleriyle ödeme yapılabilecek bir sistemi hazırlamak üzere sabırsızlıkla yol katediyor.)
Tüm bunlar -Vietnam Savaşı sırasında Ho Chi Minh’in izlediği yolun 21. yüzyıldaki denizcilik versiyonu-, Hegemon’un kağıttan kaplan olarak bile değil, kağıttan sülük olarak nitelendirilebileceğini ortaya koyuyor.
Lula Küresel Güney’in gördüğü gibi anlatıyor
İsrail’in Gazze’de acımasızca sürdürdüğü soykırımla bağlantılı olan Büyük Resme, Küresel Güney’in gerçek bir lideri olan Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva adım atıyor.
Lula, Brezilya, Latin Amerika, Afrika, BRICS 10 ve Küresel Güney’in ezici çoğunluğu adına konuşarak Gazze trajedisini olduğu gibi tanımladı: bir soykırım. Küresel Kuzey’deki Siyonist uzantıların -ve Küresel Güney’deki vasallarının- çılgına dönmesine şaşmamalı.
Tel Aviv’deki soykırımcılar, Lula’yı, İsrail’de istenmeyen kişi ilân etti. Ancak Lula, ezici çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 29.000’den fazla Filistinliyi katletmedi.
Tarih affetmeyecektir, eninde sonunda tüm insanlık için istenmeyen kişi olarak yargılanacak olanlar soykırımcılardır.
Lula’nın söyledikleri BRICS 10’u temsil ediyordu; bu konu daha önce Moskova, Pekin, Tahran ve elbette Afrika Birliği ile açıklığa kavuşturulmuştu. Lula konuşmasını Addis Ababa’da yaptı zira Etiyopya artık bir BRICS 10 üyesi arasındaki yerin almaktaydı.
Brezilya Devlet Başkanı, Rio’daki G20 Dışişleri Bakanları toplantısı sırasında Gazze’ye ilişkin gerçekleri masaya yatırmak için son derece akıllıca bir zamanlama yaptı. BRICS 10’un çok ötesinde, Gazze’de yaşananlar hakkında Batılı olmayan G20 ortakları arasında bir fikir birliği mevcuttur ve bunlar aslında G-20’de çoğunluktadır. Yine de bölünmüş bir G20 içinde kimse ciddi bir hamle beklememelidir. Meselenin özü sahadaki gerçeklerde yatmaktadır.
Yemen’in Gazze’deki “halkımız” için verdiği mücadele insanî, ahlâkî ve dinî bir dayanışma meselesidir; bunlar hem ülke içinde, hem de uluslararası ilişkilerde yükselen doğulu “medeniyet” güçlerinin temel ilkeleridir. Bu ilkelerin yakınlaşması, Batı Asya’daki Direniş Ekseni ile Donbass’taki Slav Direniş Ekseni arasında -ahlâkî ve manevî alanlara uzanan- doğrudan bir bağlantı yaratmıştır.
Zaman çizelgesine son derece dikkat edilmelidir. Donetsk Halk Cumhuriyeti (DPR) güçleri ve Rusya, Novorossiya’da iki zorlu yıl geçirerek, “müzakerelerin” sadece Kiev’in teslim olma şartları anlamına geldiğinin -savaş alanı ve sahadaki kümülatif gerçeklere dayanarak- netleştiği aşamaya geldiler.
Buna karşılık, Batı Asya’daki Direniş Ekseni’nin işi henüz başlamadı bile. Gücünün ve tam egemen katılımının henüz konuşlandırılmadığını iddia etmek doğru olur (Hizbullah ve İran’ı düşünün).
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, meşhur kurnazlığıyla, aslında Filistin konusunda müzakere edilecek bir şey olmadığını ima etti. Ve eğer herhangi bir sınıra geri dönüş olacaksa, bu 1948 sınırları olacaktır. Direniş Ekseni tüm Siyonist Projenin hukuk ve ahlâk dışı olduğunun farkındadır. Ancak geriye kalan soru, bu projenin pratikte nasıl tarihin çöplüğüne atılacağıdır?
Hizbullah’ın Celile’yi ele geçirerek İsrail işgâli altındaki Golan Tepeleri’ni nihai olarak geri almasına yönelik bir adım atması, iyimser olduğu aşikâr olan olası senaryolar arasında yer alıyor. Ancak gerçek şu ki, birleşik bir Filistin bile çalınmış Filistin topraklarını yeniden ele geçirecek askerî kapasiteye sahip değil.
Dolayısıyla Küresel Güney’in Lula’nın yanında duran ezici çoğunluğunun sorduğu soru şu olabilir: Ensarullah, Hizbullah, Haşdi Şabi dışında başka kimler Filistin için mücadelede Asimetri Ekseni’ne katılacak? Kim Kutsal Topraklara gelip ölmek ister ki? (Ne de olsa Donbass’ta tarihi Rus toprakları için ölenler sadece Ruslar ve Rusofonlar)
Bu da bizi oyunun sonuna doğru giden yola getiriyor: Filistin trajedisini ancak Batı Asya Özel Askeri Operasyonu (SMO – Yazar burada Rusya’nın Ukrayna’da gerçekleştirdiği operasyona verdiği isme atıf yapıyor; Adımlar) acı sona kadar çözebilir. Slav Direniş Ekseni’nde yaşananların bir tercümesi: “Lavrov ile müzakere etmeyi reddedenler, Şoygu ile anlaşsın.” (Lavrov, Dıişleri Bakanı, diplomat; Şoygu, Savaş Bakanı, asker- Adımlar)
Menü, masa ve konuklar
ABD Dışişleri Bakanı Tony Blinken, o çok sevdiği “kurallara dayalı uluslararası düzen”i tanımlarken ağzındaki baklayı çıkardı: “Eğer masada değilseniz, menüdesiniz demektir.”
Kendi hegemonik mantığını izleyerek, Rusya ve ABD/NATO’nun masada, Ukrayna’nın ise menüde olduğu açıktır. Peki ya Kızıldeniz? Filistin’i ABD-İngiltere-İsrail’e karşı savunan Husiler açıkça masadayken, İsrail’i deniz yoluyla destekleyen Batılı vasallar açıkça menüde.
Sorun da bu: Hegemon -ya da Çin akademik terminolojisinde “haçlılar”- isim kartlarını masaya koyma gücünü kaybetti. Bu otorite çöküşünün ana nedeni, SMO’nun başlangıcından bu yana geçen iki yıl boyunca Rusya-Çin stratejik ortaklığı tarafından desteklenen ciddi uluslararası toplantıların neticesidir. Her şey uzun vadeli hedeflerin açıkça belirtildiği sıralı plânlamayla ilgilidir.
Bunu sadece medeniyet devletleri yapabilir; plütokratik neoliberal kumarhaneler değil.
Hegemon ile müzakere etmek imkânsızdır çünkü Hegemon’un kendisi müzakereleri engellemektedir (bkz. BM’de ateşkes kararlarının seri bir şekilde engellenmesi). Buna ek olarak Hegemon, Küresel Güney’deki müşteri elitlerini tehdit ya da kompromat yoluyla araçsallaştırma konusunda oldukça başarılıdır: Brezilya ana akım medyasının Lula’nın Gazze kararına verdiği histerik tepkiye bakınız.
Rusya’nın SMO’nun başlamasından iki yıl sonra Küresel Güney’e gösterdiği şey, Hegemon’a ders vermenin tek yolunun kinetik ya da “askerî-teknik” olması gerektiğidir.
Sorun şu ki hiçbir ulus-devlet, hükümet bütçesinin yüzde 7,5’inin askerî üretime ayrıldığı nükleer ve hipersonik askerî süper güç Rusya ile kıyaslanamaz. Hegemon’un elitleri akıllarını başlarına toplayana kadar Rusya sürekli savaş halinde olacak ve bu kıyas imkânı asla doğmayabilir.
Bu arada Batı Asya’nın Direniş Ekseni her geçen gün izliyor ve öğreniyor. Küresel Güney’deki tüm direniş hareketleri için -ki buna örneğin Fransız yeni sömürgeciliğine karşı Batı Afrikalılar da dahildir- jeopolitik fay hatlarının daha keskin olamayacağını akılda tutmak her zaman çok önemlidir.
Bu, kolektif Batı’nın İslâm’a karşı; kolektif Batı’nın Rusya’ya karşı; ve er ya da geç, Batı’nın önemli bir kısmının, isteksizce de olsa, Çin’e karşı mücadelesi meselesidir.
Gerçek şu ki, halihazırda hem varoluşsal hem de medeniyetler arası bir dünya savaşının içindeyiz. Yol ayrımına geldiğimizde, önümüzde bir çatallanma var: Ya açık “kinetik askerî eylemlere” doğru tırmanış ya da çeşitli enlemlerde Hibrit Savaşların çoğalması.
Dolayısıyla ABD liderliğindeki tek kutuplu, kurallara dayalı uluslararası düzenin altını oyabilecek ve onu yıkabilecek yeraltı koridorlarını, geçitleri ve patikaları oluşturmak soğukkanlı, sakin ve derli toplu Asimetri Ekseni’ne kalmıştır.
Çeviri: Adnan DEMİR