GAYESİZ İNSANLIK

11.05.2024

İnsan yaşam sürerken önce kendine bu soruyu sormakla işe başlamalı:

– “Benim gayem ne ve ne için yaşıyorum?”

Belki de ilk insandan günümüze yaşamış tüm insanlar bir aşamada bu soruyu düşünmüş ve kendine sormuştur…

Çünkü bu soruyu sorduran şey ölüm gerçeğidir. Peki burda hemen şu soru takip ediyor insanı, “ölüm ne?”…

Samimiyetle bu sorulara yanaşan insan öyle veya böyle kendine bir izah getirmek için düşünür ve bir şekilde kendini kandırır! Kandırdığı noktada ise donma ve çürüme başlamış demektir. Oysa biliyoruz ki tekâmül devam ettiği sürece insan bu soruya hep değişik cevaplar bulabilir ve eşya ve hadiselerin sürekli değişimi nispetinde de cevap değişmiş olur. Çünkü şuur seviyesinin her değişiminde gerçeklik seviyesi de değişmiş olur.

Şimdi bu durum karşısında ne yapacağız? Birkaç denemeden sonra pes edip, “gayesizlik” yolunu mu seçeceğiz? Bu yol (gayesizlik yolu), kişinin, gayesi olan insanın esiri ve malzemesi olmasına yol açacaktır. İnsan her ne kadar iş ve eylemlerinde kendi iradesiyle hareket ettiğini zannetse de asla öyle olmayacak… Bu zan, istense de istenmese de kişiyi bir başka iradenin kölesi yapacak…

Hele ki, “gayen ne?” sorusuna, “gayem hayatta kalmak ve yaşamımı devam ettirmek” cevabını veren peşin peşin kaybetti demektir! Çünkü ölüm var ve öleceğiz… Öyleyse geriye “nasıl yaşamak?” sorusu kalıyor…

“Ya sonra?” meselesi…

“Çocuk doğar”dan itibaren bu soruyu tekrarlayalım: “Ya sonra?” Nihayetinde varacağımız yer “ölür” hakikatidir… İşte burada, bu, “ ya sonra” sorusu işin can alıcı kısmıdır!

Bir hiç olarak yaşayana, ölüm, hiçliktir.

Öyleyse, bize, “gayen ne?” sorusuna cevap verecek olan şey ölümün hakikatinden başka bir şey olamaz…

Bu noktada şu kılavuz, belki biraz işimizi kolaylaştırmaya yardımcı olabilir: Tekrar dirilmek ve sonsuza kadar var kalmak mı istiyorsun?

– “Nasıl öldüysen öyle dirilirsin ve nasıl dirilmek istiyorsan öyle yaşa!”

Yeri gelmişken Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in şu mısralarını hatırlatmak güzel olacak sanırım:

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber… / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”

Yine Üstat’tan:

“Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; / Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!”

Eğer ölümü bir yok oluş değil de, perde ardına geçmek gibi içselleştirebilirsek eğer, o zaman yaşam da bir mânâ kazanacak ve bize gerçekten yaşanmaya değer hayatta bir gaye sunmasına vesile olacak.

Gayelerin gayesi:

“Gaye insan ve insanın ufku peygamber”…

İster farkında olalım veya olmayalım, insan bu dünyada hakikati arar… Ve, “bilinen aranır” hikmeti içinde aslında insanın aradığı kendisidir:

– “Kendini bilen rabbini bilir!”

https://adimlardergisi.com/2024/05/09/gayesiz-insanlik/